Sayı 8

Enternasyonal Sosyalizm sayı 8, Mayıs 2021.

 

PDF Oku!

“(tepki) emperyalist savaşın başarısızlığının ürünüdür; kapitalizmin İtalyan halkını düşürdüğü feci ekonomik koşulların bir ürünüdür; nasyonalist yanılsamaların ve artık bir halk için besin, giysi ve konut güvencesi veremeyecek bir devletin aldatmacalarının bir ürünüdür. (Tepki) şimdiki durumdan, yeni bir savaş aracılığıyla sıyrılma çabasıdır. Devlet bütçesindeki açığı, çevredeki ulusları yağmalayarak telafi etme çabasıdır. Her yolla kendisini bu uçurumdan kurtarmaya çabalayan ulusal ve özel mülkiyet rejiminin doğal, fizyolojik anlatımıdır… (Tepki) legal devletin başarısızlığıdır: … legal devlet başarısızlığa uğramıştır ve o, komünistlerin kusuru yüzünden de yenilgiye uğramış da değildir… Hiçbir hükümet bunu bastırmaya uğraşmamıştır; gerçekte, her hükümet bunu teşvik etmiş, kışkırtmış ve az ya da çok açık bir şekilde, onu tahrik etmiştir”.1

Devrimci Marksist geleneğin en önemli teorisyenlerinden Gramsci’nin küçük burjuvazinin tepkisinin ve devletin ve merkez sağın bu tepkinin gelişmesine en iyi ihtimalle göz yumduğu fakat çoğu kez teşvik ettiği siyasal yaklaşımının İtalya’da faşizmin gelişmesinde kilit bir rol oynadığını anlatan ilk Marksistlerden, belki de ilki. Dünyanın otoriter liderlikler tarafından yıkıma uğratıldığı koşullarda faşizm bir kez daha hem tartışmaların hem de maddi bir güç olarak siyasal alanın gündeminde.

Milyonlarca insanın yanlış zamanda yaşıyorum diye düşünmesine neden olacak kadar ağır bir yıkım yaşanıyor. Covid-19 salgını, otoriter, sağcı liderlerin doğrudan sermayeyi kollayan ekonomik ve politik tercihleri, sağlık sistemlerini yıkan neo-liberal uygulamaların sürdürücüsü olmaları, salgını küçümsemeleri, gerekli önlemleri almamaları, halk sağlığını hiçbir şekilde önemsememeleri nedeniyle bir faciaya dönüşmüş durumda. Hindistan, Brezilya ve Türkiye gibi ülkelerde Covid-19 bir işçi ve yoksul hastalığı halini aldı çoktandır.

İklim krizi ise gezegen açısından her geçen gün daha tehlikeli bir düzeye geliyor. En fazla birkaç on yıl, canlı türlerinin ve insanların en yoksul kesimlerinin ölüm kalım mücadelesi vereceği bir dönem olacak. Ya şirketler ya gezegen, hayat ve insanlık ikilemi hiçbir zaman bu kadar yakıcı olmamıştı.

Öte yandan küresel kapitalizm içinden çıkamadığı ekonomik krizin bir küresel ekonomik çöküş halini almasını engellemek için devletlerin, merkez bankaları aracılığıyla piyasalara suni solunum yaptırdığı bir evredeyken, salgınla beraber bu sistemin krize bir çaresinin olmadığı açığa çıktı. Ekonomiler 2020 yılında radikal bir şekilde darbe alırken hemen her ülkede krizin faturası yoksullara yüklenmeye çalışıldı.

Koşullar her yerde derin bir siyasal istikrarsızlığı da tetikledi. Olağanüstü gelişmeler ve akıldışı gibi görünen siyasal olaylar yaşanıyor. Fransa’dan ABD’ye kadar bir çok “demokratik” ülkede emekli ya da muvazzaf subaylar iç savaş ve darbelerle tehdit ediyorlar iktidarları. Öte yandan seçim yenilgisini hazmedemeyen maço ve şımarık milyarder Trump taraftarlarının Kongre binasını sert bir şiddet uygulayarak basmasını sağlıyor.

Ezilenlerin tahammül edemeyeceği sarmalların içindeyiz. Kapitalist ekonomik yayılma doğanın sınırlarını zorluyor, sınırların bu ihlali salgın hastalıklar yaratıyor, salgınla mücadele ise kapitalizmin temel mantığı nedeniyle yoksulların, en başta da sağlık çalışanlarının sırtına yıkılıyor. Tıpkı iklim krizinde olduğu gibi. Kapitalist firmalar ve enerji üretim ve tüketim tarzı iklim krizini tetikleyip, derinleştiriyor. Bu krizin faturasını da hem her ülkede yoksullar hem de tüm dünyada yoksul ülkelerin vatandaşları ödüyor.

Türkiye de tüm bu gelişmelerin doğrudan etkisi altında ve Türk usulü başkanlık rejiminin doğası gereği ekonomik, ekolojik ve salgının yarattığı krizleri ağır siyasal krizlerle derinleştirerek yaşıyor. Sistemin çürüme, çözülme ve kutuplaştırmanın basıncıyla büyük bir gerilim biriktirdiği çok açık.

Geçtiğimiz yıl ABD’de milyonlarca insanın katıldığı ırkçılık karşıtı hareket, 2019’da genç aktivistlerin küresel bir dalga haline gelen iklim eylemleri, üçüncü bir isyanlar döneminin kapısının aralanması krizlerle dolu bu dünyada antikapitalist bir alternatifi inşa etmenin mümkün ve zorunlu olduğunu gösteren gelişmeler. Otoriter rejimler şiddetli bir çürümeyle birlikte daha sağdaki, çok daha tehlikeli güçlere cüret kazandırıyor. Otoriter rejimlerin her uygulaması, faşistlerin arasından içeriği gireceği kapıyı biraz daha aralamak anlamına geliyor. Gramsci’nin sözünü ettiği tepki, umutsuz kitlelerin düşmanı farklı olanda, başka yoksullarda, eşitlik ve adalet taleplerini savunanlarda görmesinden ibaret kalmamalı. Başka bir “tepki” daha gerekli bize. Örgütlü işçi sınıfının eylem kapasitesini göstermesi, her bir eylem içinde bu kapasitesinin gücüne vararak otoriter, sağ, neo-liberal çarelerin yıkımın çeşitli dereceleri olduğunu, örgütlü faşizmin ise tüm bu çarelerin içinde ezilenlere ve demokrasinin her bir zerresine karşı kitlesel, yıkıcı ve sürekli bir iç savaş anlamına geldiğini görerek hareket etmesin için çabalamalıyız. İşçilerin mücadelesinin işçi sınıfının en geniş kesimlerini harekete geçirmesi ve çaresizlik içerisinde kapitalizmin en vahşi “çözümlerini” savunmaya başlayan küçük burjuva kesimleri sakinleştirmesi gerekiyor.

Enternasyona Sosyalizm’in 8. sayısının bu tartışmalara ve antikapitalist bir alternatifin inşa edilmesine katkıda bulunması dileğiyle.

Şenol Karakaş, bu sayının “Mafya İşleri ve Kendi Kuyruğunu Yiyen İktidar” başlıklı ilk yazısında, Sedat Peker’in itiraf ve suçlamalarıyla görünür olan siyaset-mafya-yolsuzluk ilişkilerinin arka planını tartışıyor. Rejimin niteliği ve iktidar ittifakının krizleriyle muhalefetin odaklanması gereken konular da tartışma başlıkları arasında.

Faruk Sevim, “Kapitalizm Salgında Küçüldü, Bedelini İşçilere Ödetiyor” başlıklı makalesinde Covid-19’un küresel kapitalist ekonomi üzerindeki etkilerini, hükümetlerin salgını hangi ekonomik politikalarla ele aldıklarını tartışıyor. Salgın sonrası, kapitalizmin yaşadığı yıkımın ezilenler lehine bir düzenleme halini alması için atılması gereken adımlar da yazarın değindiği bir dizi başlık arasında.

Trump’ın ABD başkanlık seçimlerinin ardından yaşananları neredeyse günlük bir takiple ele alan “Biden Dönemi: ABD Siyasetinde Yeni Dinamikler ve Politik Gelişmeler” başlıklı yazısında F. Levent Şensever seçim sonrası dış politikadan pandeminin yönetimine, işçi mücadelesi ve Siyah Hayatlar Önemlidir hareketine kadar bir dizi gelişmeye yakından bakıyor.

“Aşırı Sağ ve Faşizm: Bir İsimlendirme Tartışması mı?” başlıklı yazısında Ozan Tekin, Birikim dergisinin Şubat-Mart 2021 tarihli sayısında yer alan faşizm tartışmalarını mercek altına alıyor. Faşizm kavramı etrafında yaşanan tartışmalar bir dizi belirsizliği de taşıyor ve bu belirsizliğin faşizme karşı mücadele açısından yarattığı sorunların eleştirisi yazarın ele aldığı konular arasında.

Alex Callinicos, “Neoliberal Kapitalizm İçe Doğru Patlıyor: Günümüzde Küresel Yıkım ve Aşırı Sağ” başlıklı kapsamlı makalesinde, içinden geçtiğimiz dönemde bir dizi ülkede iktidarda olan otoriter liderliklerin aşırı sağcılığının faşist rejimlerle farklılıklarını inceliyor, klasik faşist rejimlerin aytıntılı analizini yapıyor ve faşist tehlikenin ne ölçüde güncel olduğunu tartışıyor.

Çağla Oflas, “Otoriterizmin Odağındaki MHP” başlıklı yazısında mevcut iktidar ittifakının küçük ortağı konumundaki MHP’nin rolünü, bu partinin kuruluşundan bugüne oynadığı rolü inceleyerek tartışıyor. Bu açıdan yazı sadece otoriter rejimin inşasındaki rolünü ele almakla kalmayıp faşist hareketin tarihine de ışık tutuyor.

Melike Işık, “Kadınların Özgürlüğü ve Sosyalizm” başlıklı makalesinde, Engels’in ünlü eseri Ailenin, Devletin ve Özel Mülkiyetin Kökeni’nden yola çıkarak, kadın ezilmişliğinin temellerini, sınıfsal ezilmişlikle toplumsal cinsiyetçi baskının bağlarını ve güncel kadın özgürlüğü mücadelesinin temel başlıklarını tartışıyor.

Erkin Erdoğan, “İklim Hareketine Bir Strateji Önerisi” başlıklı makalesinde iklim yalanlarını ele alıyor ve daha önemlisi iklim krizine karşı hareketin sahip olması gereken stratejiye dair fikirlerini, hareket içerisindeki yanlış fikirlerle tartışarak öne sürüyor. Yazar aynı zamanda kapitalizm altında iklim değişikliğini “iklim krizi” haline getiren süreçleri, bir başka ifadeyle kapitalist toplumun kaçınılmaz olarak krizlere yol açan sosyolojik ve ekonomik doğasını tartışıyor.

“1964 Sürgünü: Yine Bir ‘Milli’ Dava” başlıklı makalesinde Cumhuriyet tarihinin sarsıcı hadiselerinden birisini ele alan Özden Dönmez, Anadolu’nun Müslümanlaştırılması ve Türkleştirilmesi sürecinin önemli uğraklarından birisi olan 1964 sürgününe yakından bakıyor.

“Hepimiz ‘Kayıp Halka’yız Hepimiz ‘Ara Tür’üz” başlıklı makalesinde Roni Margulies evrim karşıtı hurafelerle tartışıyor ve Türkiye’de bu tartışmalarda sık sık gündeme getirilen ‘Kayıp halka’ konusunun baştan savma bir iddia olduğunu gösteriyor.

Tuna Emren, “‘Limbik Kapitalizm’ Beynimizle Oynuyor/Dopamin Ekonomisinde Nöro-Adalet Arayışları” başlıklı makalesinde insanın kendi öz benliğine ve toplumsal ilişkilerine yabancılaşmasına neden olan kapitalist toplumsal örgütlenmenin bağımlılık yaratan dinamiklerini ve bağımlılıklarla mücadele görüntüsüyle insan ilişkilerini “şeyleştiren” yapısını ele alıyor. Makale ayrıca sorunun çözüm ihtimallerini de kapsamlı bir şekilde tartışıyor.

Martin Empson, “Şiddetsizlik, Toplumsal Değişim ve Devrim” başlıklı makalesinde, devrimci sosyalistlerin bugün birçok aktiviste ilham veren, şiddete karşı duyulan içgüdüsel nefreti paylaştığını vurguluyor. Kapitalizmin, bitmeyen savaşlardan sistemin kalbinde yer alan baskı ve sömürüden kaynaklanan gündelik şiddete kadar vahşi bir sistem olduğunu ve bu yüzden hepimizin savaşın, şiddetin ve zulmün sona erdiğini görmeyi arzuladığını vurgulayarak tartışmayı başlatıyor: “Marksistler sistemik şiddete karşı duyulan bu hoşnutsuzluğu paylaşsa da biz “şiddetsizliğin” toplumsal hareketler için genel bir strateji olması gerektiğini savunmuyoruz.”

Şenol Karakaş, “Devrimci Marksist Bir Partinin İnşası” başlıklı makalesinde, Enternasyonal Sosyalizm dergisini de çıkartan aktivistlerin yaslandıkları Marksist geleneğin Türkiye’de 1970’lerden itibaren hangi tartışmaların ve mücadelelerin içinde inşa edilmeye çalışıldığını inceliyor.

Martin Empson’ın yazısını çeviren Irmak Yavlal’a ve Alex Callinicos’un makalesini çeviren Arife Köse’ye
tüm Yayın Kurulumuz ve okurlarımız adına ne kadar teşekkür etsek azdır.

Ekim ayında 9. sayımızda buluşmak umuduyla.

1 Aktaran, Fahri Erdem, Demirhan, https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/798157