Sheila McGregor
2024 başkanlık seçimlerinde kullanılan reklamlardan biri şöyleydi: “Kamala Harris onlar (they/them) içindir. Başkan Trump sizin içindir”1. Bu slogan hem siyasi sağın ‘kültür savaşlarında’ öne çıkardığı transfobiye değinmekte hem de aile ve ‘değişmez doğa’ hakkındaki fikirlere hitap etmektedir.2 Jeffrey Weeks’in belirttiği gibi:
Doğaya, doğal olanın iddialarına yapılan çağrılar, yapabileceğimiz en güçlü çağrılar arasındadır. Bizi bir sabitlik ve hakikat dünyasına yerleştirirler. Bize ne ve kim olduğumuzu ve nereye gittiğimizi söylüyor gibi gözükürler. Bize gerçeği söylüyor gibi görünürler.3
Bu, çalkantı içindeki bir dünyada güçlü bir çağrı olabilir. Bu bağlamda, Judith Butler’ın son yayını Who’s Afraid of Gender’ın (Kim korkar toplumsal cinsiyetten?) toplumsal cinsiyetle ilgili tartışmaları daha da yoğunlaştırması şaşırtıcı değildir.4 Kitap, sosyalist yazar Lindsey German’ın “What the Butler didn’t see”(Butler’ın görmediği şey) başlıklı makalesi de dâhil olmak üzere bir dizi tepkiye yol açmıştır.5 Bu, uzun süredir devam eden ve German’ın da savunucusu olduğu, transların “toplumsal cinsiyetini kendi kendine tanımlama” veya “toplumsal cinsiyetin kendi kaderini tayin etme” hakkına karşı çıkmak için Marksist bir gerekçe sunmaya çalışılan tartışmalarının devamı niteliğindedir. Butler’ın baskıyı Marksizm bir yana, materyalizm çerçevesinde dahi analiz etmediği doğru olsa da, onlar6 en azından bu konuda tarihin doğru tarafındadır. Aşağıda anlatılanlar Who’s Afraid of Gender’ın bir incelemesi değil, daha ziyade bu derginin geleneğine dayanan bir çerçevedir. Butler’ın idealist, post-yapısalcı yaklaşımını benimsemeden bu tartışmalar üzerine düşünmemizi sağlayacaktır.
Butler üç önemli noktaya değiniyor. İlk olarak; gey, lezbiyen ve biseksüellerin hakları; trans bireylerin hakları ve kürtaja yönelik saldırılar arasında bağlantı kuruyor. İkinci olarak, bu tür saldırıların ana kahramanlarını; herkesi heteroseksüel, beyaz erkek egemen bir deli gömleğine hapsetmek isteyenler olarak tanımlıyor: Katolik ve Evanjelik kiliseler, sağcı popülistler ve faşistler. Üçüncü olarak, temel sorunun herkesin kendi hayatını nasıl yaşayacağına karar verme hakkı olduğunu savunuyor. Butler, trans bireylerle ilgili tartışmanın kalbinde yer alan meseleyi, trans bireylerin yok sayılması konusunu tartışırken keskin bir şekilde ortaya koyuyor:
Size kim olduğunuzu ve ne olmadığınızı söyleme, kim olduğunuza dair kendi tanımınızı reddetme hakkına sahip olduklarını düşünen; kendi kaderinizi tayin etmenin kullanmanıza izin verilen bir hak olmadığını söyleyen, sizi kendinize verdiğiniz isim ve cinsiyetle tanımaya istekli olmadan önce sizi tıbbi ve psikiyatrik incelemeye veya zorunlu cerrahi müdahaleye tabi tutacak olan bu insanlar kim? Onların bu tanımlaması bir silinme biçimidir.7
Ne yazık ki, bazı Marksistler de dâhil olmak üzere “trans-eleştirel” figürler tam da bu türden bir silme uygulamaktadır. Bunu, biyolojik, doğal olarak verili ve sabit olarak ele alınan cinsiyet ile öncelikle ideolojik bir yapı olarak ele alınan (toplumsal) cinsiyet rollerini keskin bir şekilde karşı karşıya getirerek meşrulaştırmaya çalışmaktadırlar. 1970’ler ve 1980’lerde bu tür konular, günümüzde İkinci Dalga Feminizm olarak bilinen Kadın Kurtuluş Hareketi ile gey ve lezbiyen kurtuluş hareketleri tarafından tartışılıyordu. Kadınların Özgürleşmesi öncelikle kadınlar için mevcut toplumsal cinsiyet rollerinin genişletilmesine odaklanmıştır. Bu nedenle, gey ve lezbiyen özgürlük hareketlerinin yarattığı tartışmaların insan bedeninin doğasına ilişkin fikirlere daha sağlam bir meydan okuma getirdiğini ve heteroseksüellik, homoseksüellik ve biseksüellik tartışmalarını başlattığını söylemek doğru olacaktır.8 1970’lerin sonu ve 1980’lerin başında öne çıkan akım olan Radikal Feminizm ise tam tersi yönde ilerlemiş ve bazıları kadınların ezilmesinin kökenini erkek bedenine dayandırmıştır. Buna karşın Uluslararası Sosyalizm geleneği her zaman Karl Marx ve Frederick Engels’in yaklaşımından yola çıkmıştır: insanların doğanın ayrı bir parçası olduğu, doğa üzerinde bilinçli bir şekilde çalışabildiği ve insanlık olarak evrimleşip doğayla diyalektik bir ilişki içinde yaşadığımız. Bu yaklaşım bağlamında yaşamak için doğal dünya ile etkileşime girer ve bunun karşılığında hem kendimizi hem de içinde yaşadığımız dünyayı şekillendiririz.
Engels evrim üzerine
Charles Darwin 1871 yılında Descent of Man and Selection in Relation to Sex (İnsanın Türeyişi ve Cinsiyete Göre Seçilim) adlı kitabını yazdı. Her ne kadar insanın Afrika’da evrimleştiğini doğru olarak tahmin etse de -ki bu görüş sömürgeci üstünlükçülerin beyaz ve siyah insanlar hakkındaki görüşleriyle uyuşmuyordu- kitap aynı zamanda evrimin temel itici gücünün beyin olduğunu öne sürüyordu.9 Engels bu görüşün idealist yönlerine karşı 1876’da, ilk kez 1895-6’da Neue Zeit’ta yayımlanan Maymundan İnsana Geçişte Emeğin Rolü başlıklı bir yanıt yazmıştır.10 Engels evrim sıralamasını şu şekilde görmektedir: emek ve alet kullanımı, iki ayaklılık, daha fazla karşılıklı bağımlılıkla sonuçlanan bir sosyalleşme sürecini teşvik eden elin gelişimi ve nihayetinde dil. Bu da beynin gelişimi için uyarıcı olmuştur.11
Engels, insan türünün “tüm hayvanlar arasında en sosyal olanı” olduğunu ve emeğin, artan işbirliğine yol açtığını; böylece sosyal, işbirlikçi bir tür olarak evrimleştiğimizi savunur.12 Hem Marx hem de Engels, cinsel üremeyi insan türünün evriminin yanı sıra insan toplumunun sürdürülmesinin temeli olarak almıştır.13 Ancak artık yeni şeyler biliyoruz: insan cinselliği diğer birçok türde olduğu gibi üremeye bağlı değildir. İnsan penisi diğer maymunların penislerinde bulunan kıllardan kurtulmuştur ve ayrıca kemiksizdir. Bu, yedi ila dokuz milyon yıl önce şempanze ve bonobo maymunlarından ayrıldıktan sonra meydana gelmiştir.14 Antropologlar Loretta Cormer ve Sharyn Jones, bu değişikliklerin dişilerin daha zevkli seks için seçim yapmasının bir sonucu olduğunu savunmaktadır.15 Kemikli bir penis, dik yürüyüşe evrimleşmede bir engeldir.16
Atalarımızın cinsel pratiklerinin ne olduğunu bilemeyiz, sadece cinsel üremenin evrimimiz ve günümüzde insanların üremesi için gerekli olduğu sonucuna varabiliriz. Ancak, üreme ihtiyaçlarından ayrı olarak çeşitli şekillerde cinsel zevk alabilen bedenlere evrimleştik.
Seks ve Üreme
Üreme süreci kesin değildir ve bu durum, daha önce “interseks” olarak bilinen Cinsel Gelişim Bozukluklarına (CGB) yol açabilir.17 Bu, bir kişinin tipik kadın veya erkek cinsiyeti kavramlarına uymayan bir üreme veya cinsel anatomiyle doğduğu çeşitli durumlar için kullanılan genel bir terimdir. CGB çeşitli nedenlerle ortaya çıkabilir ve doğumda görülebilir veya görülmeyebilir, bu şekilde kategorize edilebilecek bir dizi anatomiye yol açabilir.18 Sadece bir azınlık doğrudan etkilenebilir. Yine de, basit bir cinsel ikilikte ısrar edilmesi bebekler üzerinde, büyüdüklerinde kendilerini nasıl deneyimlediklerine uymayan bir cinsiyet dayatıldığı için çok büyük acılara neden olan, tıbbi müdahalelere yol açmıştır.19
Cinselliğin üremeden ayrılması ve eşcinsel ilişkiler, biseksüellik ve CGB olasılıkları, cinsiyet ikiliği fikrine ve biyolojik indirgemeciliğe yönelik tek meydan okuma değildir. Doğum süreci, emzirme ve çocuk yetiştirme ilk insanların tarihi boyunca değişmiştir. Cinsel dimorfizm, yani erkekler ve kadınlar arasındaki boyut farkı, sadece 2,4 milyon yıl önce, homo erectus’un evrimiyle ortaya çıkmış olabilir.20 Bir dizi başka evrimsel değişiklik, “allebeveynlik” olarak adlandırılır ve bebeklerin üç aylıktan itibaren güvenli bir şekilde anne sütüyle beslenmesine takviye etme olasılığını, kolektif çocuk yetiştirme uygulamalarını, daha uzun çocukluk dönemlerini ve yetişkinlere daha uzun süre bağımlı olmayı kolaylaştıran şeyi yansıtmaktadır. İnsan bebeği diğer emziren dişiler tarafından beslenebilir ve daha sonra uygun şekilde hazırlanmış yiyeceklerle -başkaları tarafından önceden çiğnenmiş yiyeceklerden küçük lokmalarla- beslenebilir.21
Homo sapiens’in ilk üyelerinin nasıl yaşadıklarını ve yaşamlarını nasıl düzenlediklerini tam olarak bilmek mümkün değildir, ancak yakın geçmişteki avcı toplayıcı toplumlardaki uygulamaları günümüzdekilerle karşılaştırarak doğum süreci, emzirme ve çocuk bakımının nasıl değiştiğine dair bir fikir edinebiliriz. Bildiğimiz avcı toplayıcı toplumların çoğunda kadınlar ya tek başlarına ya da birkaç kadınla birlikte, genellikle neresi denk gelirse orada doğum yaparlardı. 2018’de yazdığım gibi:
St. Louis Lisansüstü Tıp Okulu’nda kadın doğum uzmanı ve jinekoloji profesörü olan George J. Engelmann, 1883 yılında yayınlanan ve çok çeşitli avcı toplayıcı ve kabile toplumlarından alınan doğumla ilgili farklı uygulamalar üzerine etkileyici bir çalışma yazmıştır. Bu uygulamaların sağlıklı fiziksel gelişimi destekleyen bir yaşam biçimini yansıttığı ve bu nedenle annenin hareket kabiliyeti ve fiziksel sağlığı üzerinde çok az etkisi olan kısa ve nispeten kolay doğumlar olduğu sonucuna varmıştır.22
Bugün Britanya’da ve diğer gelişmiş kapitalist ekonomilerde yaşanan deneyimlerle aradaki fark daha da keskin olamazdı: hamilelikler genellikle zordur ve kadınlar ve erkekler, annelere ve artık babalara doğumdan önce ve sonra işten izin vermek için uygun doğum izni anlaşmaları için mücadele etmişlerdir. Doğumlar çoğunlukla hastanelerde gerçekleşir, genellikle dayanılmaz derecede ağrılıdır, bazen ağrı kesici gerektirir, son derece travmatik olabilir ve sıklıkla fiziksel yaralanmalar eşlik eder. Zaman zaman doğumları doğum sonrası depresyon takip edebilir.23 Her ne kadar trans bir erkek ya da yumurtalıkları ve rahmi olan biri doğum yapabilse de, hamile kalanlar ve doğum yapanlar hâlâ ezici çoğunlukla biyolojik kadınlardır. Bununla birlikte, doğum süreci niteliksel olarak değişmiştir.24 Marx’ın Alman İdeolojisi’nde yazdığı gibi:
Hayatın üretimi, hem doğumda kendi hayatının hem de üremede yeni hayatın üretimi, artık ikili bir ilişki olarak ortaya çıkmaktadır: bir yanda doğal, diğer yanda toplumsal bir ilişki.25
Aile ve kadınlara yönelik baskının yükselişi
Marx ve Engels, sınıflı toplumun ve devletin yükselişinden önceki ilk insan toplumlarının eşitlikçi olduğuna inanıyordu. Engels, 1884 yılında hem kendi araştırmalarından hem de Marx’ın notlarından yararlanarak Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni’ni yayımlamıştır.26 Engels, sınıfların kesin yükselişinden önce, devlet yapıları ve ailenin eşlik ettiği üretimin birkaç aşaması olduğunu savunmaktadır. Engels’in görüşleri bir zamanlar Marksist gelenekte klasik bir metin olarak kabul ediliyordu. Bugün ise pek çok Marksist de dahil olmak üzere ezici bir çoğunlukla reddedilmektedir.27
Bununla birlikte, temel argümanlarının çoğu başkaları tarafından doğrulanmış ve geçerliliğini korumuştur. Bunlar arasında, kadın ve erkeklerin bir zamanlar eşitlikçi toplumlarda yaşadığı; sömürü ve baskının genetiğin değil tarihin bir ürünü olduğu; kadınların ezilmesinin köklerinin, insanların geçimlerini sağlama biçimlerindeki değişikliklerin getirdiği toplumsal ilişkilerdeki dönüşümde yattığı ve son olarak, kadınların erkeklere tabi kılınmasının, çoğunluğun bir azınlık tarafından sınıfsal olarak sömürülmesinin artışına ve azınlık yönetimini savunmak için devletin gelişimine paralel olarak ortaya çıktığı yer almaktadır.
Engels çalışmasında, öncü antropolog Lewis Henry Morgan tarafından ortaya konan üretim yöntemlerindeki değişikliklere dayanan insan toplumunun evrim aşamalarını benimser.28 İlk ve en uzun aşama, eşitlikçi avcı ve toplayıcılardan oluşan küçük grupları içerir. Bir sonraki aşama bahçecilik ve akrabalık toplumlarıdır. Son aşama ise tarımın gelişmesiyle ilk kez istikrarlı bir artı ürün üretimine olanak tanımaktadır. Ancak bundan sonra sınıflı toplumların, ailenin ve devletin yükselişini görürüz. Morgan, “geçim sanatları” ile toplumsal ilişkiler arasındaki ilişkinin anlaşılmasına belirleyici bir katkıda bulunmuştur. Kuzey Amerika’daki Iroquois’lar arasında gözlemlediği, kısmen kolektif toprak mülkiyetine dayalı sosyal sistemlerin doğasından kaynaklanan, birindeki değişikliklerin diğerindeki değişiklikleri nasıl desteklediğini göstermiştir.29
Toplumlar içinde ve kadınlarla erkekler arasındaki eşitlikçi ilişkiler, toplumun üretimine ve yeniden üretimine ortak katkılara bağlıysa, belirli erkeklerin gelişen bir artığın üretilmesi üzerindeki kontrolü, kadınların erkeklere göre konumunu zayıflatabilir.
Tarımın gelişmesi, kadınların ikincilleştirilmesine ve devletin yükselişine yol açarak toplumları hemen dönüştürmemiştir. Bu, yaklaşık 10.000 yıl öncesinden başlayarak binlerce yıl boyunca gerçekleşmiştir ve her yerde aynı şekilde ya da aynı zamanda meydana gelmemiştir. Çevredeki değişiklikler, üretim biçimleri ve üretilenler ile daha geniş toplumsal ilişkiler arasındaki ilişki karmaşıktır.30 Ayrıca, sınıflı toplumlar ortaya çıktıktan sonra da pek çok avcı toplayıcı toplum, bahçecilikle uğraşanlar ve çobanlar varlıklarını sürdürmüştür. Dünyadaki neredeyse tüm toplumları dönüştürmek için modern kapitalizmin yükselişi gerekmiştir.31
Yerimiz, Uluslararası Sosyalizm’de daha sonra yayınlanacak bir makalenin konusunu oluşturacak olan bu tarihsel süreçlerin ayrıntılı bir tartışmasına izin vermemektedir. Bu noktada, kadınların toplumun dayandığı ürünlerin yaratılmasında eşit bir konumdan uzaklaştırıldığı durumlarda, bunun iki önemli gelişmeyle aynı zamana denk gelme eğiliminde olduğunu kabul etmek yeterlidir: azınlıktaki yöneticiler ile çoğunluktaki doğrudan emekçiler arasında sınıfsal bölünmelerin ortaya çıkması ve Lenin’in “sınıf çıkarlarını savunan silahlı zümre” olarak adlandırdığı devletin, toplumsal artık üzerindeki kontrollerine yönelik herhangi bir meydan okumayı engellemesi.32 Aile gibi kurumlar da zenginliğin yönetici sınıfın nesilleri arasında aktarılmasında merkezi bir rol oynayacak ve ilk sınıflı toplumlar genellikle artı değer üretmek için özgür olmayan emeğe dayansa da, zaman içinde farklı şekillerde emekçilerin yeniden üretilip yetiştirilebileceği bir alan haline gelecektir. Sonunda, toplumdaki bu değişikliklerle birlikte, kadın ve erkeklerin varsayılan rolleriyle bağlantılı baskıcı ideolojiler gelişti ve yeni sınıflı toplumların desteklenmesinde maddi bir rol oynadı.
Transgender
Laura Miles’a göre:
Biyolojik cinsiyet (nasıl tanımlanırsa tanımlansın) maddeselliğe sahiptir, ancak bazı insanların inandığı kadar ikili ya da tamamen biyolojik değildir. Yine de, insanlar gibi (genel olarak) cinsel olarak çift-biçimli, öz-bilinçli bir sosyal türde cinsiyet (genellikle, hala) hem biyolojik bir önkoşul hem de kimin çocuk doğuracağı ve bir sonraki emek gücü neslinin yeniden üretiminde kimin hangi rolü oynayacağına dair sosyal/tarihsel olarak etkilenmiş bir göstergedir. Ancak şu anda cinsiyetimizin nasıl tayin edildiği, bir sonraki nesli kimin besleyip sosyalleştirebileceği, bunun nasıl başarılabileceği ve ne amaçla yapılabileceği hakkında çok az şey söylemekte ya da hiçbir şey söylememektedir. Bunlar bir kültürden diğerine farklılık göstermektedir.33
Seçilen cinsiyete uygun giyinmek, evlenmek ve çocuk yetiştirmek de dahil olmak üzere kadınların erkek, erkeklerin de kadın rolünü üstlenmesi olgusu çeşitli toplumlarda gözlemlenmiştir.34 Darmangeat, Kuzey Amerika’da avcı olacak erkek çocuk sayısının az olduğu yerlerde “bazı İnuit kızlarının erkek olarak yetiştirildiğini” belirtmektedir. “Bedenlerinin ve zihinlerinin en azından kısmen farklı cinsiyetlere ait olduğu düşünülen insanlar” olan “berdachelerin” bilinen örneğini aktarır. Buna “‘öteki’ cinsiyetlerinin karakteristik kıyafetlerini giymek ve buna uygun faaliyetlerde bulunmak” da dâhildir.35 “Berdacheleri” kabul eden kabileler arasında 100’ü erkekten kadına, 30’u kadından erkeğe cinsiyet değişimine izin vermiştir.36 Butler ayrıca Sahra Altı Afrika’da “öteki” cinsiyeti benimseyen toplumları da tanımlamaktadır.37 Butler, Nijeryalı sosyolog Ifi Amadiume’nin çığır açan çalışması Male Daughters, Female Husbands’a (Erkek Kız Çocuklar, Kadın Kocalar) atıfta bulunarak “toplumsal cinsiyet ilişkilerinin ve atamalarının servetin dağılımına, ekonomik katılım gücüne ve geniş akrabalık ağları içindeki bakım ilişkilerinde üstlenilen role bağlı olarak nasıl değiştiğini” göstermektedir.38 Kadınlar eril toplumsal statüye erişebilmekte ve ayrıcalıklı erkekler gibi ekonomik, siyasi ve sosyal olarak faaliyet gösterebilmektedir. Kız çocukları toplumsal oğullar olarak toprağı miras alabiliyor ve toplumsal kocalar olarak soy kurabiliyorlardı.
Yukarıda alıntılanan örnekler belirli toplumlardan alınmış olup, bu toplumların üretim biçimlerini ve sosyal ilişkilerini yansıtmaktadır. Başka bir deyişle, kültürel olarak spesifiktirler, serbestçe dolaşan bir trans kimliğin yansıması değildirler. Benzer şekilde, modern kapitalist toplumda söz konusu olan toplumsal cinsiyet rollerinin ve biyolojik cinsiyetin sabitliği, işçi sınıfının aile aracılığıyla özelleştirilen yeniden üretim sisteminin bir sonucudur. “Geleneksel” çekirdek aile büyük ölçüde 19. yüzyılda işçi sınıfının yeniden üretim krizinin bir ürünüdür. Buna verilen yanıt, belirli bir hiyerarşik modelin inşası olmuştur: erkeklerin egemen olduğu, erkeklerin kazandığı ve kadınların ev kadınlığı yaptığı bir işbölümü; annenin bakıcı, eğitmen ve sevgili, babanın ise geçim sağlayıcı olduğu mini bir refah sistemi olarak aile kavramı.
Bu model, kadın kurtuluş hareketi ile gey ve lezbiyen kurtuluş hareketleri gibi mücadeleler tarafından sorgulanacaktı. Tüm bu hareketlerin ve kadınlardan çocuk doğurma ve yetiştirmenin yanı sıra giderek daha fazla ücretli emek sağlamalarını bekleyen kapitalizmin değişen ihtiyaçlarının bir sonucu olarak, çok çeşitli yaşam düzenlemeleri mümkün hâle gelmiştir. Ancak bunların hepsi, merkezinde işçi sınıfının mevcut ve gelecek nesillerinin yeniden üretiminin yer aldığı çekirdek aile kavramı ile çerçevelenmiştir.
Farklı yaşam biçimlerinin ortaya çıkması, toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin geleneksel varsayımlara meydan okumakta ve bireylerin bu ikiliğin tamamen dışına çıkabilmeleri için bir alan açmaktadır. “Erkek erkektir, kadın da kadındır” şeklindeki gerici görüşün ve insanların kendi cinsiyetlerini tanımlama hakkının altında, çekirdek ailede toplumsal cinsiyet rollerinin biyolojik cinsiyetle bağdaştırılması ile trans bireylerin tanınması için verilen mücadele arasındaki bu çatışma yatmaktadır.
Miles, çığır açan kitabı Transgender Resistance’ın (Trans Direniş) bir bölümünü beden ile kişinin benlik algısı arasındaki karmaşık diyalektik ilişkiyi analiz etmeye ayırmıştır. Ona göre anahtar şudur:
Toplumsal cinsiyet iki unsura sahip olarak anlaşılabilir. Hem sosyal olarak uygulanır (yani kişiye dışarıdan uygulanan bir şey olarak-cinsiyet rolleri) hem de içsel bir benlik duygusudur-cinsiyet kimliği.39
Cinsiyet kimliği kavramını genişleten Miles şöyle yazar:
Toplumsal cinsiyet kimliği ya da toplumsal cinsiyet benliğimiz, tıpkı cinsellik gibi, trans-eleştirel ve transfobik anlatılarda bazen oldukça küçümseyici bir şekilde tanımlandığı gibi “bir duygudan” çok daha fazlasıdır. Kişinin kendini algıladığı bedeni, biyolojik cinsiyeti (bazı durumlarda bu konudaki derin huzursuzluğu da dâhil olmak üzere), bedeninin başkalarının gözündeki sosyal algısı, toplumsal cinsiyet değerleri ve beklentileri gibi sosyal faktörler ve son olarak kişinin cinsel cazibesi ve cinsel ihtiyaçları olan cinsel bir varlık olarak gelişimi (cinselliği) arasındaki etkileşimlerin bir sonucudur. Toplumsal cinsiyet kimliğimiz veya toplumsal cinsiyet benliğimiz, birbirini karşılıklı olarak etkileyen bu diyalektik etkileşimlerin bir sonucu olarak belirli bir değişebilirliğe veya esnekliğe sahiptir, ancak aynı zamanda bizi düşmanlık, onaylamama ve hatta dışlanma ve şiddet acısıyla ikili ve cinsiyete atfedilen beklentiler içinde kısıtlamaya hizmet eden toplumsal baskılar karşısında bir düzeyde kalıcılığa da sahiptir.40
1960’lar ve 1970’lerde kadınların, geylerin ve lezbiyenlerin özgürleşmesine yönelik hareketler, insanlara biyolojik cinsiyetleri nedeniyle var olma biçimlerinin dayatılmasına kısmi (ve önemli) bir meydan okuma sunmuştur. Trans kimliklerin tanınmasına yönelik talepler, bu meydan okumayı mantıksal sonucuna kadar götürmektedir. Bunu yaparken de egemen sınıf tarafından desteklenen çekirdek ailenin doğal ve ebedi, insan doğasının da değişmez olduğu yönündeki fikirlere karşı çıkmaktadırlar. Bu nedenle, siyasi sağda yer alanların, işçi sınıfı içinde bölünmeler yaratmanın ve ideolojik olarak hâkimiyetlerini pekiştirmenin bir yolu olarak trans kimlik olasılığına saldırmaları şaşırtıcı değildir. JK Rowling trans bireyleri desteklediğini iddia ederken aynı zamanda “Kadın olduğuna inanan ya da hisseden herhangi bir erkeğe banyoların ve soyunma odalarının kapılarını açtığınızda… O zaman içeri girmek isteyen tüm erkeklere de kapıyı açmış olursunuz” demektedir.41 Bu tür iddialardaki örtük argüman genellikle trans geçişin kadınlara saldırmak için bir araç olduğudur. Bu durum, transların maruz kaldığı baskıyı inkâr etmekle kalmayıp, kadınlar, geyler ve lezbiyenler tarafından elde edilen kazanımları geri almak isteyen, kürtaj haklarına ve benzerlerine meydan okuyan egemen sınıf fikirlerine ve sağcı güçlere kapıyı açmada etkili olmuştur. Tecavüz Kriz Merkezleri, barınma ve kadına yönelik şiddette fark yaratan diğer sosyal desteklere yönelik fonları kesen de aynı güçlerdir. Sonuçlar, egemen sınıfın 2004 tarihli Cinsiyet Tanıma Yasası’nda kendi kendine kimlik veya kendi kendini tanımaya izin verecek şekilde yapılan değişikliği durdurmasına, 18 yaşın altındaki trans ve ikili olmayan kişilerle ilgilenen tek klinik olan Tavistock Cinsiyet Kimliği kliniğinin kapatılmasına ve trans bireyler için olanakların kötüleşmesine izin verdi. Cass raporu ve önceki Muhafazakâr hükümetin NHS’de gençlere ergenlik engelleyici ilaçların reçete edilmesini yasaklama kararı, İşçi Partili Sağlık Bakanı Wes Streeting tarafından da devam ettirilmiştir.
German ayrıca, erkek şiddetiyle ilgili radikal feminist argümanlara taviz veren terimlerle kadınlara yönelik şiddetle ilgili argümanları da gündeme getiriyor. Diğer sosyalistlerin bu konuyu ciddiye almadığını öne sürerek, yeterince mücadele etseydik kadına yönelik şiddeti geriletebileceğimizi ima ediyor. Bu arada kendisi de trans bireylerle ve karşılaştıkları baskılarla dayanışma göstermiyor. Dahası, transeksüel olmayı, insanların kendilerini tanımlama konusundaki demokratik haklarını savunmalarından ziyade, toplumsal cinsiyet kalıplarına meydan okumak için benimsenmiş siyasi bir tercih olarak görüyor gibi görünmektedir.42 German, üretim tarzındaki değişikliklerin aile biçimlerini nasıl etkilediğini, farklı toplumlarda farklı toplumsal cinsiyet rollerinin nasıl ortaya çıktığını ve cinsiyet ve toplumsal cinsiyeti çevreleyen ideolojinin nasıl değiştiğini araştırmak için tarihsel materyalizmin araçlarını ve Engels’in aile analizini kullanabilirdi. Bunun yerine, “biyoloji kaderinizdir” fikrini çağrıştıran kaba bir materyalizm biçimine başvurmuştur. Bu, ironik bir şekilde, 1960’lardaki kadın özgürlüğü hareketinin çoğunun cinsiyet ve toplumsal cinsiyet hakkındaki geleneksel görüşlere muhalefetini özetliyordu.
Marx, “insan özünün her bir bireye içkin bir soyutlama olmadığını” savunur. “Kendi gerçekliğinde bir toplumsal ilişkiler bütünüdür».43 Marx burada, maddi ve toplumsal güçlerin insanları ve ideolojilerini nasıl şekillendirdiğinin, bireyler üzerinde nasıl etkili olduğunun ve bireylerin de bu daha geniş toplumsal gerçekliğe nasıl tepki verdiğinin oldukça yoğun bir özetini sunmaktadır. Burada tüm çıkarımları ortaya koyacak kadar yerim yok. Ancak, bu tartışmanın amaçları doğrultusunda, bir bireyin içine doğduğu toplum, sınıf, aile ve daha geniş çevreye ek olarak, sosyal değerlerin etkisi, davranış ve izin verilebilir olana ilişkin beklentiler ve siyasi fikirler de buna dâhildir. Tüm bu faktörler, bireyin dünyayı deneyimlerken başkalarıyla ve kendi bedenleriyle ilişkili olarak kendi benlik duygusunu geliştirme ve ifade etme biçimini etkiler. German’ın çok iyi bilmesi gerektiği gibi, heteroseksüel, cis, non-binary, transseksüel, gey veya lezbiyen olsun, hepimizi şekillendiren maddi gerçeklik budur. Ancak German, bu zengin gelenekten yola çıkmak yerine, Marksizm’i bir tür yok saymanın gerekçesi olarak kullanmıştır. Bu, yalnızca trans baskısını ve bunun çekirdek ailedeki köklerini anlamadaki başarısızlığı değil, aynı zamanda toplumumuzda trans bir birey olmanın nasıl bir şey olabileceğine dair empati eksikliğini de ortaya koymaktadır.
German, kökleri sömürü ve baskıyla mücadeleye dayanan, işçi sınıfının kendi kendini özgürleştirme potansiyelini her türlü baskıya karşı sistematik mücadeleye bağlayan bir geleneği aşağılamaktadır.44 Devrimci sosyalist geleneğin temel argümanlarından biri, kadınların ezilmesinin her örneğiyle burada ve şimdi mücadele etmemiz gerekirken, bunun tamamen ortadan kaldırılmasının şu anda çekirdek aile tarafından üstlenilen görevlerin toplumsallaştırılmasıyla gerçekleşeceğidir. Bu, herkesi çekirdek aile aracılığıyla sürdürülen toplumsal cinsiyet ikiliğinin deli gömleğinden kurtaracak ve herkesin kendini tanımlayabilmesi sürecini başlatacaktır. Gey ve lezbiyenlerin, non-binary ve trans bireylerin ezilmesi nasıl çekirdek ailenin varlığından ve kadınların ezilmesinden kaynaklanıyorsa, ailenin ortadan kalkması da ilgili tüm baskı biçimlerinin ortadan kalkmasının anahtarıdır. Kadınların özgürleşmesine yönelik tutarlı bir strateji, eşit ücret, iş ayrımcılığına son verilmesi, 24 saat açık ücretsiz kreşler ve kadınların kendi bedenlerini kontrol etme hakkı gibi maddi kazanımlar için mücadele etmenin yanı sıra her türlü cinsiyetçilik ve şiddete karşı direnişi de zorunlu olarak içerir. Bu, biyolojinin kaderimiz olduğu fikrine tutarlı bir şekilde karşı çıkmak ve insanların kendilerini tanımlama hakkını desteklemek anlamına gelmektedir.
Kadına yönelik şiddet
Kadına yönelik şiddet konusu kendini tanımlama tartışmalarında sıklıkla gündeme geldiğinden, trans bireylerin kadınlar için bir tehdit oluşturmadığını tekrar belirtmek önemlidir. Arjantin’de 2012 yılından bu yana “isteyen herkesin cinsiyetini değiştirmesine” olanak tanıyan bir cinsiyet kimliği yasası bulunmaktadır.45 İrlanda’da 2015 yılından bu yana insanlar 18 yaşından sonra, iki yıl boyunca seçtikleri cinsiyette yaşamışlarsa Cinsiyet Tanıma Sertifikası için başvurabilmektedir.
Ulusal Polis Şefleri Konseyi tarafından Temmuz 2024’te yayınlanan bir rapora göre, İngiltere’de kadına yönelik şiddet artmaktadır.46 Raporda şu ifadeler yer almaktadır:
Her yıl her 12 kadından en az birinin KYŞ [Kadınlara ve Kız Çocuklarına Yönelik Şiddet] mağduru olacağını (iki milyon mağdur) ve İngiltere’deki her 20 yetişkinden birinin her yıl KYŞ faili olacağını (2,3 milyon fail) tahmin ediyoruz. Takip, taciz, cinsel saldırı ve aile içi şiddet gibi suçlar İngiltere ve Galler’de her 12 kadından birini etkilemekte olup, kaydedilen suçların sayısı son beş yılda yüzde 37 oranında artmış ve failler giderek gençleşmiştir.47
Rakamlar, kadınların bu düzeydeki istismar nedeniyle yaşadıkları gerçek travma ve ölüm tehlikesini olduğundan az göstermektedir. Aile içi istismarın erkek mağdurları olmasına ve aynı cinsiyetten kişiler arasında da şiddet yaşanmasına rağmen, bu şiddet ezici bir çoğunlukla erkekler tarafından uygulanmaktadır. Biyolojik olarak erkek olmanın kadınlara yönelik erkek şiddetini anlamanın anahtarı olup olmadığı sorusu akla gelmektedir. Erkeklerin penise sahip olmaları, genellikle fiziksel olarak daha güçlü olmaları ve testosteron seviyelerinin kadınlardan daha yüksek olması onları fiziksel zorbalık davranışlarına eğilimli mi kılmaktadır?
Radikal feminizmle bağlantılı olarak kadınların ezilmesini erkek biyolojisine bağlayan uzun bir gelenek vardır. Susan Brownmiller. 1975 yılında feministler arasında derin bir etki yaratacak olan Against Our Will (İrademize Karşı) adlı kitabını yayımlamıştır. Kitap, ABD kadın hareketindeki radikal feminizmin gücünü yansıtıyordu; bu akım, kadınların ezilmesini kadınlarla erkekler arasındaki kişisel ilişkiler açısından teorize ediyor ve kadınlara yönelik erkek şiddetini güçlü bir şekilde vurguluyordu. Bu tür fikirler genellikle insan biyolojisi hakkındaki iddialara dayanıyordu. Brownmiller, cinsel eylemin kendisinin erkek egemenliğini anlamanın anahtarı olduğunu savunmaktadır: “Erkeğin yapısal tecavüz kapasitesi ve kadının buna karşılık gelen yapısal savunmasızlığı, her iki cinsiyetimizin fizyolojisinde de ilkel seks eyleminin kendisi kadar temeldir”.48 Söylemi şudur:
Erkeğin cinsel organının korku yaratmak için bir silah olarak kullanılabileceğini keşfetmesi, ateşin kullanımı ve ilk ham taş balta ile birlikte tarih öncesi çağların en önemli keşiflerinden biridir. Tarih öncesi çağlardan günümüze kadar tecavüzün kritik bir işlev gördüğüne inanıyorum. Bu, tüm erkeklerin tüm kadınları korku içinde tuttuğu bilinçli bir sindirme sürecinden başka bir şey değildir.49
Bununla birlikte, bu derginin geleneği, kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddeti belirli toplumların ekonomik ve sosyal çerçevesine sağlam bir şekilde yerleştirmek ve tüm erkeklerin şiddet yanlısı ve potansiyel tecavüzcü olduğu fikrine karşı çıkmak olmuştur.50 Günümüzde, kadınlara ve kız çocuklarına karşı uygulanan en büyük şiddet, egemen sınıfın kadın üyeleri tarafından, bazen kadınları özgürleştirmek adına, erkekler kadar şiddetle yürütülen emperyalist savaşlardır. Kadın askerlerin Ebu Garip’te erkek mahkûmlara yapılan cinsel işkencelere katılması ve İsrail’in Gazze ve Lübnan’daki soykırım savaşlarını yürüten İsrail Savunma Kuvvetleri’ndeki kadın askerler, kadınların da kadınlara, çocuklara ve erkeklere karşı en az onlar kadar şiddet uygulayabileceğinin kanıtıdır.
Kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin açıklaması, çekirdek ailenin hem aile içinde hem de daha geniş toplumda kadın ve erkek olma rollerini nasıl şekillendirdiğinin analizinde yatmaktadır. Bazı erkeklerin kadınlara karşı şiddetle karşılık verdiği bu bağlam şunları içermektedir: aile içindeki hiyerarşi ve kadın ve erkek için ayrı roller ideolojisi; kadınların cinselliğinin erkekleri memnun etmeye tabi kılınması; Andrew Tate gibi sosyal influencerlar aracılığıyla kadınlara yönelik erkek cinsel şiddetinin doğallaştırılması; kimsenin dinlemiyor gibi göründüğü, daha iyi bir gelecek umudu sunmayan, sadece daha fazla öğütücü ekonomik sefalet sunan bir dünyadan kaynaklanan derin yabancılaşma ve güçsüzlük duygusu.
Aynı bağlam trans bireylere yönelik şiddete de yol açmaktadır. “Kültür savaşları” ve 2023 yılında Muhafazakâr Parti konferansında “erkek erkektir ve kadın kadındır, bu sadece sağduyu” diyen eski başbakan Rishi Sunak gibi politikacıların (şimdilerde trans kadınların sadece kadınlara özel alanları kullanma hakkına karşı çıkan mevcut başbakan Keir Starmer tarafından yankılanan) transfobisi tarafından körüklenmektedir.51 Mart 2023’te sona eren yılda, translara yönelik 4732 nefret suçu kaydedilmiştir – bir önceki yıla göre yüzde 11’lik bir artış bu.52 Trans bireylerin tahminen yüzde 62-73’ü trans olarak tanımlandıkları için taciz ve şiddete maruz kalmıştır. Buna sözlü taciz, tehditkâr davranışlar ve fiziksel ve cinsel saldırı da dâhildir.53 Aile içi istismar, tecavüz ve cinsel tacizde olduğu gibi, bu tür tacizler de eksik bildirilmektedir. Transfobinin ve kadına yönelik şiddetin kökleri yine aynıdır: çekirdek aile ve ona eşlik eden güçlü, doğallaştırıcı ideoloji aracılığıyla hiyerarşik bir ikiliğin dayatılması.
İşçi sınıfından insanların, kadınların ve erkeklerin, trans bireylerin, ikili ve ikili olmayan bireylerin direnişi, günümüz toplumunun acımasız dinamiğinin altını oyan alternatifler yaratmanın bir yoludur. İster Filistin için sokaklarda, ister ırkçılığa karşı, ister kürtaj hakları ve Siyahların Hayatı Önemlidir için, ister homofobi ve transfobiye karşı, ister daha yüksek ücretler ya da iş ve hizmetlerin savunulması için olsun, kolektif mücadele insanlara ırk, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, din ya da milliyetten bağımsız olarak birlikte mücadele ettiklerinin onları güçlü kılan şey olduğu deneyimini yaşatır. Gerçek müttefiklerinizin kim olduğunu ve kim olmak istediğinizi keşfetmeniz için alan yaratır. Bizi “erkek erkektir, kadın kadındır” temelinde bölmeye çalışan siren sesleri, egemen sınıfın bazı şeylerin sadece “doğa” ile ilgili olduğu ve bunları değiştiremeyeceğimiz ve değiştirmeye çalışmamamız gerektiği yönündeki fikirlerini güçlendiren seslerdir.
International Socialism Journal’daki orijinalinden çeviren Suda Sim Meriç
Kaynaklar:
- Algaze, Guillermo, 2008, Ancient Mesopotamia at the Dawn of Civilisation (University of Chicago Press).
- Brown, Lara, 2024, “Labour Must Learn from Kamala Harris’s Transgender Muddle”, Spectator (8 Kasım), http://www.spectator.co.uk/article/labour-must-learn-from-kamala-harriss-transgender-muddle/
- Brownmiller, Susan, 1975, Against Our Will (Penguin Books).
- Butler, Judith, 2024, Who’s Afraid of Gender? (Allen Lane).
- Cox, Judy, 2024, “The Culture Wars: A Marxist Analysis”, International Socialism journal (yaz), https://isj.org.uk/the-culture-wars
- Cormer, Loretta A and Sharyn R Jones, 2015, The Domesticated Penis (University of Alabama Press).
- Costin, Cathy, 1996, “Exploring the Relationship Between Gender and Craft in Complex Societies: Methodological and Theoretical Issues in Gender Attribution”, in Rita P Wright (ed), Gender and Archaeology (University of Pennsylvania Press).
- CPS, 2024, “Context and Characteristics of Hostility Towards Sexual Orientation and Transgender Identity”, Crown Prosecution Service, www.cps.gov.uk/crime-info/hate-crime/context-and-characteristics-hostility-towards-sexual-orientation-and-transgender-identity
- Darwin, Charles, 1871, The Descent of Man and Selection in Relation to Sex (D Appleton and Co), http://darwin-online.org.uk/converted/pdf/1889_Descent_F969.pdf
- Engels, Frederick, and Karl Marx, 1848, The Communist Manifesto, www.marxists.org/archive/marx/works/1848/communist-manifesto/ch01.htm
- Engels, Frederick, 1968, “The Origin of the Family, Private Property and the State”, in Karl Marx and Frederick Engels, Selected Works (Lawrence and Wishart), www.marxists.org/archive/marx/works/1884/origin-family/
- Engels, Frederick, 1968, “The Part Played by Labour in the Transition from Ape to Man”, in Karl Marx and Frederick Engels, Selected Works (Lawrence and Wishart).
- Engels, Friedrich,1999, The Condition of the Working Class in England (Oxford University Press).
- Eske, Jamie, 2023, “Can Men Become Pregnant?”, Medical News Today (28 Aralık), https://www.medicalnewstoday.com/articles/can-men-become-pregnant
- Feinberg, Leslie, 1996, Transgender Warriors (Beacon Press).
- German, Lindsey, 2024, “What the Butler Didn’t See”, Counterfire (10 Ekim), www.counterfire.org/article/what-the-butler-didnt-see-book-review/
- Goodier, Michael, 2023, “Hate Crimes Against Gender People Hit Record High in England and Wales”, Guardian (5 Ekim), www.theguardian.com/society/2023/oct/05/record-rise-hate-crimes-transgender-people-reported-england-and-wales
- Intersex Society North America, 2024, “What is intersex?”, https://isna.org/faq/what_is_intersex/
- Harman, Chris, 1994, “Engels and the Origins of Human Society”, International Socialism 65 (kış).
- Hunter, Ross, 2024, “Keir Starmer says trans Women ‘Don’t Have the Right’ to Use Women-Only Spaces”, Nation (2 Haziran), www.thenational.scot/news/24424943.keir-starmer-trans-women-dont-right-use-women-only-spaces/
- Jones, Lucy, 2023, Matrescence (Penguin).
- Marx, Karl, 1871, “General Rules of the International Working Men’s Association”, www.marxists.org/archive/marx/works/1864/10/27b.htm</references>
- Marx, Karl, 1976, “The Theses of Feuerbach”, in Karl Marx and Frederick Engels, The German Ideology (Progress Publishers).
- McGregor, Sheila, 1989, “Rape, Pornography and Capitalism”, International Socialism 45 (kış), www.marxists.org/history/etol/newspape/isj2/1989/isj2-045/mcgregor.htm
- McGregor, Sheila, 2018, “Social Reproduction Theory: Back to (which) Marx”, International Socialism 160 (sonbahar), https://isj.org.uk/social-reproduction-theory/
- McGregor, Sheila, 2021, “Engels on Women, the Family, Class and Gender”, Human Geography, volume 14, issue 2.
- McGregor, Sheila, 2023, “Unravelling HumanHistory—the Rise of Class Society and Women’s Oppression”, International Socialism Journal 181 (kış 2023), https://isj.org.uk/unravelling-human-history/
- Miles, Laura, 2020, Transgender Resistance (Bookmarks).
- National Police Chiefs Council, 2024, “National Policing Statement for Violence against Women and Girls” (23 Temmuz), https://news.npcc.police.uk/releases/call-to-action-as-violence-against-women-and-girls-epidemic-deepens-1
- Lenin, V I, 1917, “The State and Revolution: The Marxist Theory of the State and the Tasks of the Proletariat in the Revolution”, in Collected Works, volume 25 (Progress), www.marxists.org/archive/lenin/works/1917/staterev
- Ringrose, Isobel, 2024, “Judith Butler’s new book explains how the right spreads lies about gender”, Socialist Worker, (22 Nisan), https://socialistworker.co.uk/features/judith-butler-new-book/
- Rowling, J K, 2020, “J K Rowling Writes about Her Reasons for Speaking Out on Sex and Gender Issues” (20 Haziran), www.jkrowling.com/opinions/j-k-rowling-writes-about-her-reasons-for-speaking-out-on-sex-and-gender-issues/
- Skinner, Matthew M, and Bernard Wood, 2006, “The Evolution of Modern Life History: A Palaeontological Perspective”, in Kristen Hawkes and Richard R Paine (eds), The Evolution of Human Life History (School of American Research).
- Weeks, Jeffrey, 1991, Against Nature (Rivers Oram Press).
Dipnotlar:
- Brown, 2024’te bahsedilmiştir.
- Kültür savaşları hakkında bkz: Cox, 2024. Bu makalede Joseph Choonara, Laura Miles ve Rosemarie Nünning’in yorum ve teşviklerinden faydalanılmıştır.
- Weeks, 1991, s. 87.
- Butler, 2024. Ringrose tarafından yapılmış mükemmel eleştiriye bakınız, 2024.
- German, 2024. Bu yazının başlığını “Hanımefendi neden dinlemiyor?” koymayı çok istiyordum.
- They/them (onlar). Butler’ın kendini tanımlamak için seçtiği zamir.
- Butler, 2024, s. 151. Butler, silinme meselesini, Filistinlilerinki gibi oldukça farklı tarihsel ve toplumsal köklere sahip diğer baskı biçimleriyle birlikte ortaya koymaktadır.
- Weeks, bu tartışmaları Against Nature (Doğaya Karşı) Weeks, 1991’in ilk üç bölümünde irdeliyor.
- Darwin, 1871.
- Engels, 1876.
- Engels, 1876, s. 357
- Engels, 1876, s. 356.
- Buna ek olarak ilk işbölümünün cinsiyete dayalı işbölümü olduğunu varsaydılar. Marx ve Engels, 1976, s51.
- Cormer ve Jones, 2015, s. 21. İnsan olmayan maymunların ve Eski Dünya maymunlarının tüm erkek türlerinde baculum adı verilen yapı bulunur. Bazı Yeni Dünya türlerinde yoktur.
- Cormer ve Jones, 2015. Bu onlar tarafından bir tahmin niteliğindedir.
- Umarım akıl yürütme süreci belirgindir. Değilse, şempanzelerin nasıl arkadan çiftleştiklerine bakabilirsiniz.
- İkili cinsiyet fikrinde kırılan, testosteron seviyesi doğal olarak yüksek sahip kadınların varlığı gibi başka faktörler de vardır.
- Kuzey Amerika İnterseks Derneği, 2024. Bu arada, German, 2024, CGB’de çeşitlilik olmadığını iddia etmekle oldukça yanılıyor. Üreme sistemlerimiz de dâhil olmak üzere insan biyolojisi, kendisinin fark ettiğinden çok daha karmaşık ve çeşitlidir.
- Kesin istatistiklere ulaşmak, biraz da neyin CGB sayılacağı konusunda tam bir mutabakat olmadığı için zordur. Daha fazla tartışma ve Anne Fausto-Sterling tarafından yapılan bazı araştırmalara dayanarak yapılan hesaplamalar için Kuzey Amerika İnterseks Derneği’ne bakınız.
- Skinner ve Wood, 2006, s. 348.
- Allebeveynlik, hayvanlar aleminde başka türlerde de bulunur.
- McGregor, 2018.
- Bknz: Jones, 2023.
- Bknz: Eske, 2023.
- Marx ve Engels, 1976.
- Engels, 1884.
- Bknz: Vogel, 1983. Vogel’in argümanlarının çürütülmesi için bkz. McGregor, 2018 ve Dunayevskaya ve Vogel’in çürütülmesi için
bkz. McGregor, 2021. Lindisfarne ve Neale tarafından yazılan Why Men (C Hurst & Co) 2023 yılında yayımlanmıştır. İncelememe bakınız, McGregor, 2023. Bu yıl bu tartışmalara katkıda da bulunacak Christophe Darmangeat’ın Primitive Communism Is Not What It Used to Be (Brill; 2024) adlı kitabının İngilizce çevirisi yayımlandı. - Morgan ve Engels’in dayandığı terminolojiyi artık kullanmayacağız. Bkz: Harman, 1994, s. 107.
- Bkz: Leacock, 1981. Bu makale ilk olarak Morgan’s Ancient Society’nin 1963 baskısına giriş olarak yayınlanmıştır. Lise Vogel, Morgan’ın “geçim sanatlarına” odaklanmasına katılmasa da, Morgan’ın sınıf öncesi toplumları anlamaya yaptığı katkının net bir özetini sunmaktadır -Vogel, 2013, bölüm 6. Bkz: McGregor, 2023, s308-310.
- Bu tür süreçlere genel bir bakış için Harman, 1994, s. 118-129’a bakınız.
- Komünist Manifesto, burjuvazinin her şeyi önüne katıp süpürme biçimini ortaya koymaktadır. Engels ve Marx, 1948.
- Lenin, 1917.
- Miles, 2020, s. 50.
- Toplumsal cinsiyet rollerini değiştirme kavramının tüm konsepti, toplumların ilk etapta cinsel bir iş bölümüne sahip olmasına dayanmaktadır. Bu, hangi emeğin hangi cinsiyete/topluma tahsis edileceği ya da ne kadar süreyle tahsis edileceği konusunda herhangi bir ön belirleme olmaksızın oldukça evrensel olmuş gibi görünmektedir. Bkz Costin, 1996, bölüm 4.
- Darmangeat, 2024, s159. “Berdache” teriminin kullanımı ve aşağılayıcı çağrışımları olup olmadığı konusunda bir tartışma mevcuttur. Buradaki kullanımını, Darmangeat’ın metninde geçtiği için muhafaza ettim. Bkz: Miles, 2024, s23.
- Darmangeat, 2024, s. 161.
- Dermangeat bunun bu tür toplumlarda var olan cinsel işbölümü üzerinde hiçbir etkisi olmadığını belirtmektedir.Miles, 2020, s. 51.
- Butler, 2024, s224. “Cinsiyet Dimorfizminin Irksal ve Kolonyal Mirasları” başlıklı bölümün tamamı büyüleyici bir okuma sunmaktadır. Daha fazla tartışma için ayrıca bkz. Miles, 2020 ve Feinberg, 1996.
- Miles, 2020, s. 51.
- Miles, 2024, s. 53.
- Rowling, 2024.
- German, 2024.
- Marx, 1976, s. 616.
- Marx, 1871. Bu, Lenin’in sosyalistlerin “ezilenlerin kürsüsü” olması gerektiğini savunurken belirttiği çok önemli bir noktaydı.
- Butler, 2024, s. 83.
- Ulusal Polis Amirleri Konseyi, 2024.
- Ulusal Polis Amirleri Konseyi, 2024
- Brownmiller, 1975, s. 13-14.
- Brownmiller, 1975, s. 14-15.
- Örnek için bakınız: McGregor, 1989.
- Hunter, 2024.
- Goodier, 2023.
- CPS, 2024.