Sayı 4

Enternasyonal Sosyalizm sayı 4, Mayıs 2019

 

ONLİNE SATIN AL

 

“Bütün devlet teşkilatı giderek ilkel biçimine, [yani] silahlı adamlardan oluşan müfrezelere geri dönüyor. İktidar ve mülkiyet biçimleri sorunu bütün çıplaklığıyla ortaya çıktığında burjuvazi, oy saymak yerine süngü, makineli tüfek ve toplarını saymakla meşgul oluyor.”

Komünist Enternasyonal’in 2. Kongresi’ne sunduğu Maniefsto’da Troçki parlamenter hayallerin dünya savaşının hemen ardından yerini açık otoriter ve bir sonraki savaşa hazırlanan rejimlere bırakışını bu sözlerle anlatıyordu. Devlet teşkilatlarının silahlı adamlardan oluşan müfrezeler olarak açık haline dönüştüğünü bugünlerde de gözlemliyebiliyoruz. Dünyanın bir çok ülkesinde otoriter popülist iktidarlar devletin gerçek yüzünün kitleler tarafından net bir şekilde görülmesine neden oluyor. Otoriteri koruyan otoriter!

 

Enternasyonal Sosyalizm’in 4. Sayısında “Otoriterizm tehlikesi, AKP ve faşizm” başlıklı ilk makalede Şenol Karakaş otoriter iktidarların karakterini ve AKP-MHP koalisyonunun sınıf niteliğini tartışıyor.

Arife Köse “Otoriterleşme ve milliyetçilik” başlıklı makalede, çok sayıda örnek vererek otoriter iktidarların milliyetçiliği nasıl kullandıklarını ele alıyor. Makale, AKP’nin milliyetçiliği kullanma şekli hakkında bir tartışmayı da içeriyor.

“Silahlı kuvvetler ve ‘silahsız kuvvetler’: Devlet, darbe ve ‘orta sınıf’” başlıklı yazısında Roni Margulies siyasal tarihi aynı zamanda bir askeri darbeler tarihi olan Türkiye’de darbelerin toplumsal tabanı hakkında bir tartışma yapıyor.

Ozan Ekin Gökşin “Egemenler ve Ezilenler için Göçmenlik” başlıklı makalesinde Suriye iç savaşıyla birlikte göçmenlik meselesinin küresel ve yerel boyutlarını ele alıyor ve sosyalistlerin göçmenlerle dayanışma açısından aldıkları tutumu, sosyalist hareketin tarihi içerisinde tartışıyor. Yazı ırkçılığa yaklaşımın sosyalistler açısından turnusol kağıdı işlevi gördüğünü de vurguluyor.

Sinan Laçiner, “Tek partili cumhuriyet dönemi azınlık politikaları” başlıklı kapsamlı yazısında, tek partili dönemin Türk ve Müslüman olmayan halklara yönelik milliyetçi baskıcı politikalarının yarattığı yıkım, değişim, trajedileri ve sosyal ve siyasal düzeni tartışıyor.

Faruk Sevim “İşçi sınıfının durumu” başlıklı makalesinde sınıf mücadelesi ve kapitalizmin tarihsel gelişimi bağlamında işçi sınıfının sınıf şekillenmesinin evrimini ayrıntılı bir şekilde ele alıyor.

Ozan Tekin ise “Emperyalizm, savaş ve direniş” başlıklı makalesinde hem emperyalizmin yarattığı istikrarsızlığı ve bölünmeyi hem de dünyada oluşturduğu yıkımı ele alıyor ve olgunun sadece emperyalizmin yarattığı acılardan ibaret olmadığını ve tüm dünyada milyonlarca insanın savaşlara, sömürüye ve diktatörlüklere karşı direndiğini örnekleriyle tartışıyor.

“Değer her şey değildir” başlıklı makalelerinde ise John Bellamy Foster ve Paul Burkett, ekoloji tartışmalarında Marksistleri eleştirenlerin değer teorisi üzerinden ilerlediğini ve bu teorinin tüm gelişmeleri açıklamaktan uzak olduğunu söyleyen, sözcülüğünü liberal çevrecilerin yaptığı eleştirilere yanıt veriyorlar. Makale Marksizm’in bir savunusu olmanın öte kapsamlı ve ikna edici bir teorik çerçeve sunuyor.

Levent Yıldırım ve Özdeş Özbay, “Sanayi 4.0: Bildiğimiz kapitalizmin sonu mu?” makalelerinde, teknolojik gelişmelerin, robot teknolojisinin ve yapay zekanın kapitalist üretim tarzında köklü değişiklikler yarattığını ve bu değişikliklerin işçi sınıfının yapısını değiştirdiğini ve işçi sınıfına dair Marksist tanımları artık geçersiz kıldığını savunan iddialara tarihsel bir perspektiften Marksist yanıtlar üretiyorlar.

Meltem Oral, dergimizin 4. sayısına yazdığı makalesinde Tony Cliff’in geliştirdiği ‘Rusya’da devlet kapitalizmi’ teorisinin önemini tartışıyor. Ekim devrimi sonrası Rusya’nın toplumsal analizini yapmanın, Stalinizm’in devrimci eleştirisini yapmak ve işçi sınıfının mücadelesini teorisinin ve eyleminin merkezine yerleştiren gerçek Marksist geleneği sürdürmek açısından yaşamsal önemde olduğu yazarın vurguları arasında.

Philipp Probst, “Marksist bir kriz analizi: Zombi Kapitalizm” makalesinde İngiliz devrimci Marksist Chris Harman’ın bundan on sene önce kaleme aldığı Zombi Kapitalizm kitabını tanıtıyor. Bu yazı vesilesiyle Marksist geleneğin son parlak temsilcilerinden olan Chris Harman’ı da bir kez daha saygıyla anıyoruz.

 

Enternasyonal Sosyalizm matbaaya doğru yola çıktığında, Yüksek Seçim Kurulu (YSK) İstanbul seçimlerini 7’ye karşı 4 oyla iptal ettiğini açıkladı. Bu, derginin bu sayısında ilk iki yazıda yapılan tartışmaların haklılığını ortaya koyan bir karar. Bugüne kadar sandığa aşırı önem veriyor gibi görünen AKP liderliği, MHP’nin desteğiyle sandıktan çıkan kararın değişmesi için müthiş bir baskı uyguladı.

YSK kararı, sandıktan çıkanın tanınmadığının, iktidarın otoriterleşmenin ötesine doğru yol almaya başladığının da kanıtı oldu. Bu kararın bir dizi ekonomik ve siyasal sonucu olacaktır. Önemli olan, şimdi, bu rejime karşı kitlesel mücadelenin yollarını yaratmaktır.

Bu gelişme yine de 31 Mart seçimlerinin en büyük kaybedeninin AKP olduğu gerçeği hiçbir şekilde değişmeyecek.

AKP hâlâ en çok belediye kazanan parti olabilir ama durumu 16 Nisan referandumunu andıran bir hâl aldı. 2014 seçimlerinde AKP 800 belediyeye sahipti, 31 Mart seçimlerinde bu belediyelerin azımsanmayacak bir bölümünü kaybetti ama daha önemlisi büyükşehir belediyelerinde tam bir çöküş yaşadı. AKP 16 ilde belediye başkanlıklarını kaybetti.

15 Temmuz darbesinin ardından hızlanarak pekiştirilen yerli-milli politik hat, AKP’nin hem CHP’ye hem de ittifak ortağı MHP’ye doğru kaybettiğini gösteriyor. Özetle AKP, bölgede üç belediyeyi HDP’den geri almayı başarırken, aralarında İstanbul, Ankara ve Antalya gibi dev şehirlerin olduğu 16 belediyeyi CHP ve MHP’ye kaybetti! Başka bir ifadeyle, 2014 verilerine bakıldığında Ankara, Antalya, İstanbul gibi illeri kaybederek, AKP, artık Gayri Safi Milli Hasıla’nın belediyeler bazında sadece %30’unu elinde tutuyor, bu oran önceden %75’ti.

Bekir Ağırdır’ın seçimden sonra yaptığı analiz, Enternasyonal Sosyalizm’i yayınlayan DSİP’li aktivistlerin seçimden sonra yayınladığı basın açıklamasıyla bütünüyle uyuşuyor: “Yerel meclis oylarında Cumhur İttifakı’nın toplamda 24 Haziran oylarından 5,1 puan oy kaybettiği hesaplanıyor. Fakat buna karşılık kaybedilen bu oyların Millet İttifakı’na yönelmediği, Millet İttifakı’nın 24 Haziran oylarını yalnızca 0,9 puan artırdığı anlaşılıyor. Azalan oyların yarıya yakını sandığa gitmemiş, diğer yarısı da diğer partilere gitmiş. Aynı hesaplamayı belediye başkanlıkları oyları ile 24 Haziran milletvekilliği oylarını karşılaştırarak yaptığımızda Cumhur İttifakı oylarında 5,8 puan kayıp olduğunu görüyoruz. Bu tablodan tespit etmemiz gereken üçüncü önemli dinamik ise iktidar bloku seçmeninin rahatsız olduğu, partilerini sorgulamaya başladığı, sıkıntısını sandığa gitmeyerek gösterdiği ama hâlâ muhalefet blokuna geçmekte tereddütlü olduğunu gösteriyor.”1

 

Dipnot:

  1. Ağırdır, Bekir, 2019, “İktidar bloku seçmeni rahatsız ve partilerini sorgulamaya başladı”, T24. (https://t24.com.tr/yazarlar/bekir-agirdir/iktidar-bloku-secmeni-rahatsiz-ve-partilerini-sorgulamaya-basladi,22193)