Sosyal Medya ve Devrim

Ozan Tekin

Bilişim dünyasındaki gelişmeler ve yenilikler baş döndürücü bir hızda ilerliyor. Bundan yirmi yıl önce, bilimkurgu sinemasında çığır açtığı genel kabul gören  Matrix filminde, başrol oyuncusu olan hacker hâlâ tüplü bir monitörün önünde sabahlıyordu. Bugün internete erişimimizi sağlayan cihazların hacmi o monitörün yüzde birine inmiş durumda. Dahası, mobil internetin yaygınlaşması, dünyanın en ücra köşesinden dahi online olmayı olanaklı kılan bir çağı başlattı. İnternet erişimi artık bir bilgisayarın başına oturarak zaman ayrılacak bir şey olmaktan çıktı. Küçük bir ekran vasıtasıyla otobüste, işyerinde, hatta bir toplantıyı dinlerken bile olup bitenleri takip edebiliyoruz. Bu durum, sosyal medya denilen uygulamalar bütününün yaygınlaşmasını hızlandırdı. Global Web Index’in 45 ülkeden 278 bin kişiyle yaptığı anketin Ağustos 2019’da yayımlanan sonuçlarına göre, internet kullanıcıları günde ortalama 2 saat 23 dakikalarını sosyal medya araçlarını kullanarak geçiriyorlar.1

Son 20 yılda internetin, son 10 yılda ise internetin etkileşimli iletişim gücünü ifade eden sosyal medyanın hayatımızın bu denli göbeğine oturması, bunların geleneksel iletişim ve medya kanallarının yerini alma potansiyeliyle ve tüm bunların siyasete, sosyal mücadelelere etkileriyle ilgili bir dizi tartışmayı beraberinde getirdi. Bu yazıda, bu tartışmaları olabildiğince detaylı olarak ele almaya, sosyal medyanın ve internetin gücüyle ilgili abartılı yorumlara yanıt vermeye ve teknolojinin bu alanındaki gelişmelerin eşitlik ve özgürlük arayışı amacıyla inşa etmek istediğimiz kitlesel hareketlere nasıl güç verebileceği üzerine fikir beyan etmeye çalışacağım.

 

Facebook Devrimi

Sosyal medyanın etkisi kendisini ilk olarak, ABD’de 2008’in son dönemlerinde Barack Obama’nın seçim kampanyası ve İran’da 2009 yılındaki Yeşil Hareket’in protesto gösterileri sırasında göstermeye başladı. Ancak tam bir fenomene dönüşmesi, 2011’in başındaki Arap devrimleriyle oldu. Özellikle Mısır’da devletin kolluk kuvvetleriyle sokağa çıkan göstericiler arasında haftalar süren köşe kapmaca ve mücadele sırasında, Twitter kullanıcılarının hızlı bilgi paylaşımı yapabilmeleri, hem sahada mücadele edenler için hem de uluslararası kamuoyu için bilgi akışını inanılmaz bir şekilde ivmelendirdi. Öyle ki, Mübarek’i deviren süreç için “Facebook devrimi” veya “Twitter ayaklanması” yorumları yapanlar dahi oldu. Sahadaki aktivistlerden biri, Fawaz Rashed, şöyle diyordu: “Gösterileri planlamak için Facebook’u, koordine olmak için Twitter’ı, dünyaya anlatmak için Youtube’u kullanıyoruz”.2 #Egypt (Mısır) Twitter’da 2011’in en çok kullanılan etiketi olurken, Foreign Policy dergisi Mısır Devrimi’nin yıl boyunca Twitter’i domine ettiğini anlatıyordu.3 Türkiye’de de Gezi direnişinde, sosyal medya kanallarının vermek istediğiniz mesajı ne kadar kolay yaydığı, göstericilerin koordine olmasına nasıl yardımcı olduğu ciddi bir konu hâline geldi. Sosyal medyanın “gücü” bugün hâlâ, örneğin Türkiye’de Emine Bulut’un vahşice öldürülmesi veya Pendik’teki iki baklavacının trafikteki magandalığı gibi meselelerde sosyal medya kullanıcılarının kitlesel tepki vermesiyle devletin hukuki adımlar atmasının sağlandığı durumlarda, yeni dönemin öne çıkan bir özelliği olarak sunuluyor. Bu hususa yazının ilerleyen bölümlerinde döneceğiz.

 

Olanaklar

Öncelikle meseleyi teknik boyutuyla ele alalım. Genel olarak internetin ve özelde sosyal medyanın, insanoğlunun haberleşme kapasitesini çarpıcı bir şekilde arttırdığı ortada. Televizyon son yarım yüzyıldır bunu ekranlar vasıtasıyla zaten sağlıyordu, ancak yazılı habercilikte de insanlar artık olayları ertesi günün gazetesinden öğrenmek zorunda kalmıyorlar. Dünyanın herhangi bir köşesinde olan bir şey, dünyanın herhangi başka bir köşesine saniyeler içerisinde iletilebiliyor.

Bir anlamda, bu tarz teknolojik gelişmelerin, toplumsal mücadeleler bağlamında her sınıfa hizmet ettiği söylenebilir. Ancak en azından erken aşamalarında, bu gelişmelerin, hem maddi hem de entelektüel üretim araçlarının mülkiyetinden yoksun bırakılmış toplumsal gücün, yani işçi sınıfının işine daha fazla yaradığı da doğrudur. Bütün bir medyanın kapitalist tekellerin elinde olduğu bir dünyada, bilgiyi ücretsiz ve hızlı bir şekilde yayma olanağını herkese sunan bir araç, en azından egemen sınıf bu aracın kontrolünü eline alacak bir formül bulana kadar, her türlü mücadelede bizim işimizi çok daha kolaylaştıracaktır.

Sosyal medyanın politik mücadelelere dahil olduğu erken örneklerin hepsinde, egemen sınıfların ona olan düşmanlığında bunu görmek mümkün. Mısır’dan örnek vermeye devam edelim: Gösterilerin başladığı 25 Ocak’ı simgeleyen #jan25 etiketi Twitter’da popülerleşince Kahire’de 80 bin kişi sokağa fırlamış, Mübarek diktatörlüğü çareyi Twitter’a erişimi yasaklamakta bulmuştu. Gösteriler her geçen gün kitleselleşirken, Mısır’da Twitter erişimi bir hafta kesintisiz olarak yasak kaldı. Tayyip Erdoğan da Gezi direnişi sonrası farklı röportaj ve konuşmalarında defalarca, “Twitter denilen bir bela var”, “Bu Facebook filan bu tür sayfalar, bunlar çirkin, berbat. Herkes adına buralarda her türlü ahlaksızlık yapılabilir”, “Şimdi mahkeme kararı açıktır, Twitter mwitter hepsinin kökünü kazıyacağız”, “Bu sosyal medya denilen şey şu anda bana göre toplumların baş belasıdır”, “Biz bu milleti Youtube’a, Facebook’a, şuraya buraya yediremeyiz” demişti. Gezi direnişinin aktivistlerinden biri, sosyal medyanın bizim için nasıl bir işlev gördüğünü ise şöyle özetlemişti:

Ana akım medyanın rezil bir oto sansür içinde kontrpiyede kaldığı bir zamanda direnişin temel mecrası sosyal medya oldu. Dolayısıyla haber alma ve haberleşme özgürlüğünün de ayrıcalıklı mecrası sosyal medyaydı. Sadece ülke içine değil, uluslararası basına, uluslararası sivil toplum kuruluşları, insan hakkı örgütleri, gazetecilik, hukuk, sağlık örgütleri, eylemci inisiyatiflerine yönelik çok dilli içerik aktarıldı ve bu akışın ne kadar farkındalık yarattığı da yabancı basının olayları verme şeklinden, uluslararası kuruluşların uyguladığı baskıdan görüldü. Bu tür durumlarda şiddeti tek başına durduramasa da ülkeyi dışarıya karşı şeffaflaştırmanın otoriter, baskıcı, faşizan uygulamalara karşı ne kadar etkili olduğu bilinir.

Protesto eylemlerine katılan kitleye, sağlık yardımı, hukuki destek, polis şiddetinin durumu ve coğrafyası gibi konularda acil mesajların ulaştırılması sosyal medya üzerinden sağlandı. Sosyal medyanın diğer iletişim kanallarından farklılığı, gerçek zamanlı akışıyla sadece bir medya olmaktan öte bir örgütlenme, harekete geçirme, kolaylaştırma aracı da olmasıdır ve Türkiye direnişi bu bakımdan çok ciddi bir etkililik düzeyine ulaştı.4

 

Dezavantajlar

Fakat erken döneminden sonra, sosyal medyanın yaygınlığı artıp kullanımı çeşitlendikçe, ezilenlerin mücadelesine zararı olabilecek her tür faktör de işin içine girmeye başlıyor.

Her ne kadar sosyal medya, meydana gelen olaylarla ilgili egemen sınıf medyasının diskuruna alternatif bir anlatı geliştirilmesine olanak tanısa da, diğer yandan iletişime getirdiği baş döndürücü ivmelenme, aynı şekilde olası dezenformasyonların da kolayca yayılıvermesine yol açıyor.

Gezi direnişi günlerinde Marksist.org internet sitesinin editörlüğünü yaptığım için buna çokça tanık olmuştum. Polisin uyguladığı şiddete karşı duyulan haklı öfke, kaynağı belirsiz bilgilerin coşkuyla paylaşılmasına yol açıyordu. Gezi protestoları sırasında her gün farklı şehirlerden aktivistlerin ölüm haberleri geliyor, bunlar daha sonra doğru çıkmıyordu. Ancak bilgi kirliliği tüm bunlara rağmen devam ediyordu. Toplamda yüzlerce kişinin öldüğü iddia edildi. Gerçek sayının bundan çok çok daha küçük olduğunu biliyoruz. Böylesi bilgilerin yayılması, hükümete muhalefet eden kitle hareketinin inandırıcılığının düşmesine yol açıyor, hükümete kendi tabanını konsolide etme şansı veriyordu.

Dezenformasyon meselesi belirli bir aşamadan sonra bütün toplumsal olaylar için geçerli olan, sistematik bir hâle büründü. Örneğin 15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişiminde, savaş uçaklarının alçak uçuşunda ses hızının aşılmasıyla yaşanan “sonik patlama” olgusu henüz geniş kitlelerce bilinmiyorken, büyük gürültüyü duyan herkes kendi yaşadığı bölgenin hava saldırısıyla bombalandığını iddia ediyordu. Bu durum, darbeyi püskürtmek için sokağa çıkanların moralini bozmaktan başka bir işe yaramıyordu. Sosyal medya dezenformasyonunun Türkiye’de zirve yaptığı konu ise göçmenlerle ilgili iddialar. Suriyelilerin “devletten para aldığı”, “üniversitelere sınavsız girdiği”, “fatura ödemediği” gibi yalanlar göçmen düşmanlığını büyük ölçüde körükledi ve onlara yönelik fiziki saldırıların zeminini hazırladı. Sosyal medya kullanıcılarının Suriyelilere ilişkin görüşlerini araştıran akademik bir çalışma, yanlış kaynaklardan sağlanan bilgilerin göçmenlerle ilgili önyargıları pekiştirdiği sonucuna varıyordu.5 Diğer yandan, örneğin bu yalanlara karşı gerçekleri anlatan Mülteciler Derneği’nin Twitter hesabı gibi hesaplar, yalancıların saldırısıyla sosyal medya siteleri tarafından engellenebiliyor.6

Çünkü son tahlilde, maddi olanakları büyük olan egemen sınıf kuvvetleri, bu güç aracılığıyla sosyal medyada da çok daha büyük yankı bulacak işler yapabiliyorlardı. Takipçi satın almak, troller ordusu kurmak gibi yöntemler geliştirildi.

Sosyal medyada yanlış bilginin yayılması öylesi bir boyuta geldi ki, Teyit.org gibi bilgilerin doğru olup olmadığını araştıran profesyonel siteler bir anda popülerleşmeye başladı.

Cambridge Analytica skandalı ise egemen sınıfların manipülasyon gücünün sosyal medya dahil her yere ne kadar hakim olabileceğini gösteren örneklerin zirvesiydi. Buna göre, 50 milyon Facebook kullanıcısının gizli kalması gereken verileri, 2016 yılında ABD seçimlerini Donald Trump lehine etkilemek için kullanılmıştı.7 Olay ABD mahkemelerine taşınırken, internette kişisel verilerin güvenliğiyle ilgili yoğun tartışmaları da beraberinde getirdi. Bunun dışında, Rusya hükümetinin aktivistlerin ağlarına sızdığı, ABD’de teknoloji devi Yahoo’nun kullanıcıların gizli bilgilerini hükümetle paylaştığı biliniyor.8

Ve dezenformasyonun yanı sıra, son olarak, internet patronları da dev şirketlerin sahipleri olan kapitalistler ve egemen sınıfın artık organik birer parçası olarak hayatlarını sürdürüyorlar. Gerek internet servis sağlayıcılarının, gerekse sosyal medya şirketlerinin çıkarları, bu kapitalist sınıfın çıkarlarıyla göbekten bağlı. Dolayısıyla bu hizmetlere erişimin olup olmaması da tepeden, egemenler tarafından belirlenebiliyor.

Özetle, bu yazıdaki ilk iddiam şudur: Sosyal medyanın yarattığı olanaklar, bilgi paylaşımını ücretsiz ve çok daha hızlı hâle getirmesiyle başlarda işçi sınıfına yarıyor gibi görünse de; son tahlilde maddi üretim araçlarının sahibi olan sınıf bu mecrayı da çekip çevirmenin yollarını üretmiş, onu kendi çıkarlarına hizmet eden medya sektörünün bir parçası yapmayı önemli ölçüde başarmıştır.

 

Politik Aktivizm

Teknik meselenin yanı sıra, internet ve sosyal medyanın kullanımıyla ilgili tartışmaların bir diğer boyutu ise siyasi. Buradaki “yenilikçi” argümanları iki ana başlıkta toplamak mümkün. Birinci iddiaya göre, sosyal medyanın iletişimde açtığı çığırla, artık buradan bir tür “dijital aktivizm” faaliyeti yürütmek, geleneksel anlamda siyasi mücadelelerle ve aktivizm ile uğraşmanın yerini almıştır. İkinci iddiaya göre ise devrimci hareketleri ve/veya örgütleri sosyal medya/internet araçlarını kullanarak örgütlemek gerekir, çağın gereksinimi budur, matbu yayınlar veya klasikleşmiş rutin faaliyetlerin yerini sosyal medya propagandası almalıdır.

Dijital/online aktivizmin daha etkili olduğu iddiasına birçok yanıt verilebilir. İlk yanıt ise sorunu ortaya koyan örneğin kendi aktörlerinden geliyor. Daha 2011 yılında, Mısır’da devrim sürecinde çok etkili olan gençlik grubu 6 Nisan Hareketi’nin aktivistlerinden birine, bir televizyon programında sosyal medyayı ne kadar etkili kullandıkları soruluyordu. Aktivist, çağrılar için Facebook’u kullandıklarını söyledikten sonra uzun uzun nasıl bildiriler bastıklarını, bunları mahallelerde nasıl yaygınlaştırdıklarını, bu sayede nasıl bir ağ kurduklarını anlatıyordu. Programcı tekrar tekrar “sosyal medyanın gücü” ile ilgili sorular sorsa da hep aynı yanıtı alıyordu. Bu tekil bir örnek değildi.

Tahrir Meydanı’nda yemek dağıtımından tacizi önleme timine kadar tüm kolektif faaliyetlerin içerisinde yer almış bir aktivist olan Leil Zahra, devrimden beş yıl sonra, The Guardian gazetesinin “Bu gerçekten bir sosyal medya devrimi miydi?” sorusuna, bu terimin indirgemeci ve onur kırıcı olduğunu söyleyerek şöyle yanıt veriyordu:

Twitter ve Facebook’a erişimi olanlardan çok daha fazlasını ifade eden bir olaydı. İşçi sınıfı olmasaydı, marjinalleştirilmiş binlerce kişi olmasaydı bu devrim olmazdı. İnsan güzelliğinin müthiş bir şekilde sergilendiği bir dönemdi. Dayanışmayı ve daha iyi yarınlar için insanların hayatlarını kolektif olarak ortaya koyabildiklerini gösterdi. Diğer yandan sistemin şiddetiyle ilgili gerçekleri ve bir insanın ne kadar ileriye gidebileceğini de çıplak bir şekilde ortaya koydu. Sosyal medya bir araç ve çok da iyi kullanılabilir. Ancak kamusal alandaki özgürleşme ifadelerinin yerine konulabilecek bir alternatif değil.9

Leil Zahra haksız değil. 2011’in Ocak-Şubat’ında, halk devrim için sokaklardayken, 632 bin kişilik rekor bir artıştan sonra Şubat ayı sonunda Mısır’da Facebook üyesi olan insan sayısı 5 milyon 200 bin kişiye ulaşmış.10 Bu, o dönemki Mısır nüfusunun %6,46’sı ediyor. “Facebook devrimi” söylemlerine kaynaklık eden toplumsal olayda bile oran bu kadar düşüktü. Aynı dönemde yapılan bir araştırmada, halkın %87’si haberleri televizyonlardan takip ettiklerini söylüyorlardı. Benzer şekilde, Libya’da da devrim başladığında göstericiler Trablus’ta televizyon binalarını ateşe verdiler11; çünkü kendilerine karşı yayın yapan ve halkı besleyen asıl kaynağın orası olduğunu düşünüyorlardı.

İsmi her ne kadar büyük bir ironi barındırsa da, ABD Barış Enstitüsü’nün 2012 Temmuz’un yayımladığı bir raporda, “yeni medya” denilebilecek kanalların Arap devrimlerini başlatmakta pek bir etkisi olmadığı, ancak bunların dünyaya duyurulmasında işlev gördüğü söyleniyor.12 İrlanda’daki Dublin City Üniversitesi’nden akademisyen Francesco Cavatorta da araştırması sonucunda benzer sonuçlara varıyor, online aktivizmin önemini teslim etmekle birlikte, sokak eylemlerinin ve yüz yüze kurulmuş ağların etkinliğini hatırlatarak Arap ayaklanmalarının “Twitter devrimleri” olduğu fikrine karşı çıkıyor.13 Üstelik, örneğin Mısır’da sosyal medya protestolarla ilgili bilgilerin hızla yaygınlaşması ve tüm dünyanın olup bitenleri tabandaki aktivistlerin gözünden izleyebilmesi açısından son derece olumlu bir işlev görse de, Libya veya Suriye gibi örneklerde bunun yanı sıra rejim karşıtı aktivistlerin bilgilerinin ifşa olmasına, bunların devlet güçleri tarafından yakalanmasına hizmet etti. Otoriter rejimlerin sosyal medya üzerindeki baskıları, “online aktivizm” muhaliflerinin başta gelen gerekçeleri arasında yer alıyor.

Sosyal medya başarılarına gösterilen erken örneklerden Barack Obama kampanyasında, bir internet sitesi aracılığıyla 2 milyon gönüllü kendilerine profil yaratmış ve işe koyulmuştu. Ancak sosyal medya başarıyı getiren birçok faktörden yalnızca birisiydi. Obama’nın internet stratejisini kurgulayan isimlerden biri olan Thomas Gensemer, kampanyanın başarısındaki kilit faktörün -tamamen fiziksel dünyayla ilgili bir şey olan- “insanlara mahallelerinde yapabilecekleri bir şeyler sunmak” olduğunu söylüyordu.

Bir diğer örnek ise İran’da 2009 seçimleri öncesi sokaklara çıkan Yeşil Hareket. Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın “yaratıcılık” konusundaki danışmanı Alec Ross, bu harekette sosyal medyanın kritik bir rol oynadığını savundu. Baş emperyalist ülkenin danışmanları genellikle gerçeklikten biraz kopuk olurlar. Ross da farklı değildi. Sosyal medya analiz ve araştırma şirketi Sysomos’a göre o dönem İran’da kayıtlı 19 bin 235 Twitter hesabı vardı. Bu da İran’da her 100 bin kişiden yalnızca 27’sinin Twitter sahibi olduğunu ortaya koyuyor. Los Angeles’ta Farsça yayın yapan bir internet sitesinin sahibi olan Mehdi Yahyanejad ise “İran’da Twitter’ın etkisi sıfır” diyor ve konuyla ilgili sosyal medyada yazılanlara yakından bakıldığında, kendi aralarında konuşan Amerikalıların göründüğünü söylüyordu.

 

Devrim Tweetlenebilecek mi?

Son dönemde Türkiye’de, örneğin bir bira markasının cinsiyetçi isimler verdiği bira çeşitlerini üretmeyi, gelen tepkiler üzerine bırakması, bir kez daha sosyal medyanın ne denli güçlü olduğuna dair kanaatlerin dolaşıma sokulmasına yol açtı. Oysa sosyal medya, yalnızca insanların bir mesaj yazmasına olanak tanıyor. Tabii ki bu mesajları görenler birbirinden etkileniyor ve tepki çığ gibi büyüyebiliyor. Ama bunu sağlayan sosyal medyanın sunduğu teknik olanaklar değil; verilen mesajın toplumda ne kadar yaygın kabul gördüğü, o güne gelinene kadar bunla ilgili örülen mücadelelerin ne denli etkin olduğu gibi birçok faktör var. Zira kadın hareketi çok güçlü ve böylesi bir mesaj popülerleşebiliyor. Ancak örneğin Diyarbakır, Van ve Mardin’e kayyum atanması konusunda benzer bir kitlesel tepki bulunmadığını, farklı görüşler toplumda nasıl temsil ediliyorsa sosyal medyaya da benzer oranlarda bir yansıma olduğunu ve örneğin “kayyumları püskürtmek için bir sosyal medya seferberliğinin” akla yatkın görünmediğini söylemek mümkün.

Egemen sınıf kurumları sosyal medyadaki bir kampanya karşısında geri adım attıklarında, bunu o kampanyada online kanaat belirtme yöntemlerini kullanan kitlenin harekete geçme potansiyelini de gördükleri için yapıyorlar.

The Atlantic’te 2019 yılında yayımlanan bir makalede, internet kampanyalarının ne kadar hızlı parlayıp söndüğü anlatılırken, mahallelerde insanlar arasında karşılıklı bağımlılığa dayanan etkileşimin ve fiziksel dünyadaki yüz yüze ilişkilerin şehirle veya sivil toplumla ilgili faaliyetlere katılımda ne kadar etkin bir rol oynadığı anlatılıyor.14 Benzer şekilde, sivil toplumun baskı altında sayılabileceği Lübnan’da bile, sosyal hareketler içerisinde yapılan bir çalışmada “online aktivizmin çok az offline sonuç doğurduğu” aktarılıyor. 15 Aynı araştırmaya göre, online aktivizmi “sadece clicklere dayanarak bir şeyler yaptığı hissine kapılma” olarak küçümseme amacıyla yaratılmış bir kavram olarak “slacktivism” tehlikesinden bahsedilirken, örneğin Facebook’ta açılan bir etkinliğe katılacağını söyleyenlerin neredeyse %10 kadar azının gerçek etkinlikte boy gösterdiğinden yakınılıyor.

Kanadalı gazeteci Malcolm Gladwell, meselenin bir başka boyutuna dikkat çekiyor. “Devrim neden tweetlenemeyecek?” başlıklı yazısında, sosyal medya aracılığıyla “zayıf bağlara dayalı ağlar” kurulabildiğini, oysa radikal bir değişim için daha sıkı bağların ve güven ilişkisinin gerekli olduğunu vurguluyor.16 Bu konuya işin örgütlenme kısmını ele alırken yeniden döneceğiz.

Dolayısıyla, ikinci iddiam şudur: “Online” aktivizm ile sokak/işyeri tabanlı gerçek hayat aktivizmi arasında diyalektik bir ilişki vardır. Sosyal mücadelelerle ilgili gerçek sorunlar gerçek hayatta çözülecektir ve herhangi bir tür “online” faaliyet bunun yerine konulamaz. Ancak insanların çokça zaman geçirdiği sosyal medyada ve daha genel olarak internette yapılacak duyurular, tartışmalar, etkinlikler elbette çok önemlidir ve bu hâliyle sosyal medya gerçek hayattaki faaliyetleri destekleyici bir role bürünmek zorundadır.

 

Örgütlenme

Tüm sosyal hareketler ve politik örgütlenmeler, internet çağı teknolojisinin getirdiği imkanlardan maksimum düzeyde faydalanmalıdır. Fakat bunların kendilerinin, örgütlenmeyle ilgili gelenekselleşmiş teorilerin yerine ikame edileceği bir teknolojik determinizmden mutlak suretle uzak durulmalıdır.

Devrimci sosyalizme örgütlenme bağlamındaki en büyük katkıyı yapanların başında, hiç kuşkusuz, tarihin ilk muzaffer işçi devrimi olan 1917 Ekim Devrimi’ne öncülük eden Bolşevik Parti’nin teorisyenlerinden Vladimir İlyiç Lenin geliyor. Kendisinin 20. yüzyılın hemen başında yazdığı Ne Yapmalı? adlı kitabı, daha sonradan Stalinizm tarafından dogmatik bir örgüt teorisine indirgenmiştir. Lenin 1905 devriminden sonra burada “devrimci parti” ile ilgili görüşlerinin önemli bir bölümünü revize etmiştir. Bunda şaşılacak bir şey yok, zira Marksistler için devrimci örgüt bir amaç değil, sınıfsız topluma ulaşma mücadelesinde bir araçtır. Ve bu aracın formu dönemden döneme değişebilir; bu konuda esneğiz ve etrafımızdaki gelişmelere kayıtsız kalmıyoruz.

Fakat sınıf hareketinin içinde dönemsel olarak nasıl bir aygıta ihtiyaç duyduğumuzdan bağımsız olarak, her zaman için işçilerin en devrimci kesiminin örgütleneceği bir devrimci partinin gerekliliğini savunmaya devam ediyoruz. Chris Harman, neden böyle yaptığımızı Lenin’in düşüncelerine atıf yaparak şöyle açıklıyor:

Lenin’in parti anlayışının temelinde şu yatar: İşçi sınıfının içinde bilinç düzeyi hiçbir zaman homojen değildir, bütün sınıf aynı düzeyde değildir. Devrimci durumda sınıfın çoğunluğu ne denli hızlı bir eğitimden geçse de, bazı kesimler diğerlerinden ileri bir düzeyde olacaktır. Sınıfın kendiliğinden dönüşümünü göklere çıkarmak, bu dönüşüm esnasında ortaya çıkan bir yığın geçici sonuçları ve unsurları da gözü kapalı kabullenmek demektir. Oysa, bunlar, sınıfın ileriye doğru hareketini yansıttıkları gibi, aynı zamanda geriliğini de yansıtırlar. Sınıfın devrimci potansiyelinden kaynaklandıkları gibi, aynı zamanda burjuva toplumundaki konumundan da kaynaklanırlar.

İşçiler kafalarında fikir olmayan birer robot değildir. Bilinçli devrimcilerin müdahalesiyle sosyalist bir dünya görüşüne kazanılmadıkları takdirde, içinde yaşadıkları toplumun burjuva ideolojisini kabullenmeye devam ederler. Bu ideoloji tüm kitle iletişim araçları tarafından yaşamın her yanına yansır üstelik. Bazı işçiler tam anlamıyla bilimsel bir bakış açısına ‘kendiliğinden’ varsa bile, yine de, buna varamayan diğerleriyle tartışmak zorunda olacaklardır.17

Lenin, daha önce bahsini ettiğimiz Ne Yapmalı? adlı eserinde, bu ihtiyacı karşılayacak devrimci partinin merkezi bir yayın etrafında örgütlenmesi gerektiğini savunuyordu. O dönemde, yerellerdeki parti güçlerinin dağınık ve birbirinden kopuk olmasını bir zafiyet ve gelişimlerinin önünde engel olarak görüyor, çarlığın merkezi güçlerine karşı merkezi bir öncü işçiler örgütünü inşa etmeyi tasarlıyordu. Gazetenin buradaki rolünü Iskra’dan alıntı yaparak şöyle tanımlamıştı:

Bütün Rusya için bir siyasal gazetenin yayınlanması ana çizgi olmalıdır: bu çizgiyi izleyerek bu örgütü (yani her protesto hareketini ve her kaynaşmayı her an desteklemeye hazır devrimci örgütü) durmadan geliştirebilir, derinliğine ve genişliğine güçlendirebiliriz. Lütfen söyleyiniz, duvarcıların, şimdiye kadar görülmedik büyüklükte kocaman bir yapının çeşitli bölümlerine tuğlaları yerleştirdikleri zaman, tuğlaları koyacakları doğru yerleri bulmalarında onlara yardımcı olsun, diye, ortak işin nihai amacını kendilerine göstersin diye, sadece her tuğlayı değil, önceden ve sonradan konulan tuğlalara harçla yapıştırıldığı zaman tam ve kesin bir çizgi teşkil edecek her tuğla parçacığını bile kullanabilmek için, bir ipten yararlanmaları “kırtasiyecilik” midir? Ve biz, parti yaşamımızda, tuğlalarımızın ve duvarcılarımızın bulunduğu, ama herkesin görebileceği ve izleyebileceği o kılavuz çizgisinden yoksun bulunduğumuz böyle bir dönemden geçmiyor muyuz?18

Lenin, politik olarak birleştirici, merkezileştirici ve eğitici yönünün yanı sıra, gazetenin dağıtımını örgütsel iletişimin ve pratik örgütlenme faaliyetinin yapıtaşı olarak görüyordu. Ona göre, güçlü parti örgütleri, ne zaman patlak vereceği belli olmayan kitle gösterilerine bel bağlayarak inşa edilemezdi. İşçi sınıfının en devrimci militanlarını bir araya getirmeyi amaçlayan örgüt, günlük siyasi faaliyet ile inşa edilmeliydi. Bu anlamda, gazete, inşa edilen örgütün “iskelesi” idi:

Bir gazete, sadece bir kolektif propagandacı ve kolektif ajitatör değil, aynı zamanda kolektif bir örgütleyicidir de. Bu bakımdan, yapım halindeki bir binanın çevresinde kurulan iskeleye benzetilebilir; yapının dış kenarlarını belirtir ve yapıcıların birbirleriyle temasını, iş bölümünü ve örgütlü çalışmalarının meydana getirdiği ortak sonuçları görmelerini sağlar.19

Lenin, partiyi inşa edecek “ajanların” ancak böyle yetiştirilebileceğini söylüyordu:

Gazetenin yardımı ve aracılığıyla. Sadece mahalli faaliyetlere değil, aynı zamanda düzenli genel çalışmaya da girişecek kalıcı bir örgüt doğal olarak şekillenecek ve üyelerini siyasi olayları dikkatle izleyebilecek şekilde yetiştirecek, bu olayların halkın çeşitli tabakaları üzerindeki etkisini ve önemini değerlendirecek ve devrimci partinin bu olayları etkileyebilmesi için etkili yolları geliştirecektir. Sadece gazetenin düzenli olarak çoğaltılması ve dağıtımının sürekli olarak geliştirilmesi gibi teknik bir görev bile, birleşik partinin bir temsilciler ağını gerektirecektir; bu temsilciler birbirleriyle sürekli bir bağ kuracaklar, olayların genel durumundan haberdar olacaklar, bütün Rusya çapındaki çalışmada kendilerine düşen ayrıntılı görevleri yerine getirmeye alışacaklar ve çeşitli devrimci eylemlerin örgütlenmesinde kendi güçlerini sınayacaklardır. Bu temsilciler ağı, tam gereğini duyduğumuz türden bir örgütün, yani bütün ülkeyi kucaklayacak kadar yaygın; kesin ve ayrıntılı bir iş bölümünü gerçekleştirebilecek ölçüde geniş ve çok yönlü; kendi çalışmasını her şart altında, bütün “ani dönemeçler”de ve her beklenmedik durumda düzenli olarak yürütebilecek kadar serinkanlı; bir yandan, düşman bütün kuvvetlerini tek bir noktada topladığında güçlü düşmana karşı açık savaşa girişmekten kaçınabilecek, öte yandan da, düşmanın acemiliğinden yararlanabilecek ve ona en beklemediği zamanda ve yerde saldırabilecek kadar esnek bir örgütün iskeletini oluşturacaktır.

(…)

Eğer ortak bir gazete çıkarmak için güçlerimizi birleştirirsek, bu çalışma, sadece en yetenekli propagandacıları değil, aynı zamanda tayin edici mücadele için sloganı tam zamanında atabilen ve o mücadelede önderliği ele geçirebilen en yetenekli örgütleyicileri ve en yetenekli siyasi parti önderlerini de yetiştirecek ve ortaya çıkaracaktır.20

 

İtirazlar ve Yanıtlar

Sosyalist örgüt inşasına dair bu fikirler, internet ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla tartışmaya açılmış durumda. Uluslararası Sosyalist Akım geleneği içerisinde böylesi ilk iddia, Arap devrimlerinde akım içinde yıldızlaşan Mısır seksiyonu Devrimci Sosyalistler tarafından dile getirildi. Örgütün önde gelen üyelerinden Hossam el-Hamalawy, iletişim son derece hızlandığı bir dönemde web sitesinin “kolektif bir örgütleyici” olarak işlemesi gerektiğini tartışıyor, gazetenin kullanılmaya devam edilmesini istiyor ancak onun artık merkezi örgütleyici olamayacağını, ancak tamamlayıcı rol görebileceğini dile getiriyordu.21

Merkezi yayını çıkarmanın olanaklarının kalmadığını söyleyip sosyal medyaya yönelen ikinci örgüt ise İspanya’dan En Lucha olmuştu. Daha sonra Kanada örgütü Enternasyonal Sosyalistler’de benzer bir tartışma yaşandı ve web sitesinin daha dinamik hâle getirilmesi talepleriyle gazetenin yeterince müdahale olanağı sağlamadığı ve çıkmayabileceği görüşleri bir arada dile getirildi. Aşağı yukarı aynı dönemde, İrlanda’daki Sosyalist İşçi Partisi, hem matbu yayınını yeni bir web sitesi uğruna kapattı, hem de kendisini “parti” formundan “ağ” formuna çevirerek Sosyalist İşçi Ağı oldu.22

Devrimci gazetenin eskidiği yönündeki iddiaların temeli, iletişimin hızlanmasına ve insanların haber almak için artık interneti ve sosyal medyayı kullanmalarına dayanıyor. Her ne kadar devrimci gazetenin örgütleyici rolü ile bir alakası bulunmasa da, salt fikirlerimizi yaygınlaştırmaya yarayan bir araç olarak gazetenin rolünü sorgularken de bu iddialar yeterince tatmin edici değil.

30 Haziran 2019’a ilişkin tahminlere göre, dünya nüfusunun %58’i, yani yaklaşık 4,5 milyar insan internet kullanıcısı olarak tanımlanıyor.23 Bu sayının kendisi bile bütün iddiaları çürütmek için yeterli.

Yani sosyalistler, bir gazete aracılığıyla ulaşabilecekleri herkese ulaşmayı denemek yerine, ajitasyon ve propagandalarını dünya nüfusunun %42’sinin kullanmadığı bir araç ile yapmayı mı tercih edecekler? Sosyal medyayı ve interneti örgütleyici olarak kullanıp matbu yayınları rafa kaldırmayı önerenler, örneğin halkın sadece %5,3’ünün internet erişimine sahip olduğu Burundi’de veya aynı oranın %9,8 olduğu Madagaskar’da nasıl bir devrimci parti örgütlenmesi öneriyorlar? Sadece Çin’de 566 milyon kişi internet kullanıcısı değil.

İnternetin örgütlenme aracı olarak matbu yayınların yerini alması gerektiğini söyleyenlerin bir başka açmazı da zamanlamayla ilgili. İnternet kullanıcısı sayısı 2000 yılında 360 milyondu. 2010 yılında bu sayı 1,9 milyara dayandı. 2019 yılında ise 4,5 milyardayız. Şüphesiz oldukça hızlı bir artış var. Ancak nüfus da fena olmayan bir hızla artıyor. Şu ana kadarki verilere bakarak tüm dünyadaki insanların internet kullanmaya başlamasının 2035’i bulabileceği söylenebilir. Dolayısıyla şu soru yanıt bekliyor: Eğer devrimciler “zamanın gerisinde” kalmamak için internet çıktığı gibi onu örgütlenmelerinin merkezine koysalardı (ki bu en az 2009’dan beri öneriliyor), tüm dünyaya seslenmek için 35 sene beklemeleri gerekecekti. Tamam ama bu 35 sene içerisinde nasıl örgütleneceklerdi?

Basılı gazete tirajlarının internetin çıkışına direndiği, hatta Türkiye’de 2000’lerin başında satışların tırmanışa geçtiği, ancak mobil internetin yaygınlaşmasından sonra sayıların düşmeye başladığı söylenebilir.24 2013’te 2 milyar 296 milyon olan yıllık toplam gazete tirajı, 2018’e gelindiğinde 1 milyar 559 milyona kadar iniyor.25 Ancak bu bile günde 4 milyon 200 bin gazete satışı anlamına geliyor. Gazetelerin kahvehaneler, berberler ve benzeri sosyalleşme mekanlarında birden fazla kişi tarafından okunduğu ve buna televizyonla ilgili istatistiklerin de eklendiği düşünülürse, milyonlarca insanın hâlâ haber almak için geleneksel medyayı tercih ettiği söylenebilir. Birçok gazete ve televizyon tekeliyle bu alanı domine eden Ak Parti’nin siyasi propagandasını halka ulaşmaktaki başarısı düşünülürse, yalnızca sosyal medyanın ne haberleşme ne örgütlenme için yeterli olamayacağı anlaşılabilir.

 

Yüz Yüze İletişim

Daha önemlisi ise gazetenin örgütleyici olarak rolünün internet siteleri veya sosyal medya tarafından asla karşılanamayacak olması. Tam da bu yüzden, örneğin Lenin Ne Yapmalı’da o dönem daha hızlı bir iletişim yöntemi olan telgraftan bahsetmeyi seçmedi! Gazete, devrimci aktivistlerin işyerlerinde, okullarında, sokakta, grevlerde ve eylemlerde karşılaştıkları insanlarla bir siyasi tartışma başlatmasını ve bunu sistematikleştirmesini sağlayan bir araç. Dolayısıyla, devrimci gazete, aşağıdan sosyalizm geleneğindeki adıyla müdahaleci bir parti olmanın aracı. Biz kendiliğindenci değiliz. Elbette ki büyük sosyal patlamaların bir parti tarafından örgütlenemeyeceğini, kendiliğinden başlayacağını düşünüyoruz. Ancak bu patlamaların ve mücadelelerin başarıya ulaşması için geçmişin deneyimlerini bilen, bunların derslerini çıkaran ve bu yüzden her mücadelede en iyi yöntemi bulmaya yatkın kadroların bir araya geldiği bir siyasi partinin, işçi sınıfının geri kalanına müdahale ederek onları fikirlerine kazanmasını hedefliyoruz.

İnternet sitesi, bu anlamda bizim istediğimiz ilişkiyi kuramıyor. Marksist.org adlı bir sitede yayın yaptığımızda, okurlarımızla etkileşime geçme şansımız son derece düşük. Sitedeki yazıları her yıl 300 binden fazla kişi okuyor. Ancak bunların sadece birkaçı mail aracılığıyla bize ulaşıyor. Yüz yüze örgütlenme araçları, yani birim toplantıları, diğer açık toplantılar ve gazete satışları ise insanlarla tanıştıktan sonra etkileşime geçmemizi, gazete aracılığıyla siyasi tartışmamızı sürdürülebilir ve rutin kılmamızı sağlıyor. Birkaç yüz satan gazetelerin arkasındaki emeği ve faaliyeti küçümsemek oldukça popüler. Ancak bugüne kadarki bütün büyük toplumsal dönüşümlerin temelinde böylesi çabalar yatıyor.

Tarihteki ilk işçi hareketi olan Çartistler, 19. yüzyılda Kuzey Yıldızı (Northern Star) adlı bir gazete çıkarıyorlardı. Gazete, 1837’de Leeds, Bradford, Halifax, Huddersfield, Hull, Oldham ve Rochadale gibi kentlerde yapılan toplantıların ve işçiler tarafından oluşturulan fonun yardımıyla kuruldu. 1839’da 80 binlik tirajıyla İngiltere’nin en çok satan ikinci gazetesi oldu, sahibi 1.5 yıllığına hapse atıldı. Kuzey Yıldızı’nın şiir sayfasına bile yüzlerce işçiden katkılar geliyordu. Gazete, ilk sayfaya reklam basma adetini de kaldırmıştı. İlerleyen yıllarda sayfalarını Marx ve Engels’in makalelerine de açtı. İşçiler tarafından kurulan, işçilerin yazdığı ve işçiler için çıkan bir gazete. Çartistlerin reform mücadelelerinde bu işçi gazetesinin rolü büyüktü.

2009 yılında kaybettiğimiz Chris Harman, bir kitle hareketi inşa etmek isteyen tüm sosyalistlerin bir gazeteyle anıldığını, ancak devrim için işçi kitlelerine değil dar gruplara güvenenlerin böyle olmadığını hatırlatıyordu:

Büyük devrimci sosyalistlerden bahsederken, onları her zaman çıkardıkları gazetelerle birlikte düşünürsünüz. Marx ve Neue Rheinische Zeitung, Lenin ve Iskra ile Pravda, Gramsci ve Ordine Nuovo, James Connolly ve The Workers Republic, Troçki ve Nasha Slovo, Rosa Lüksemburg ve Rote Fahne.

Devrimci liderle gazete arasındaki bağlantı, derdi kitle mücadeleleri inşa etmek olan devrimcilere özgüdür. Değişim konsepti küçük, kararlı bir azınlığın çoğunluk adına kahramanca eylemler yapması olanlarda bunu bulamazsınız. Cromwell’in, Robespierre’in, Bakunin’in, Garibaldi’nin veya Che Guevara’nın gazetesinden bahsedemezsiniz. Amaçlarını gerçekleştirmek için kitlelerin eylemine yaslanan burjuva devrimcileri bile bir gazeteye sahip olmak zorundaydı. Büyük Fransız devriminde gazetesi L’Ami du Peuple olmadan Marat hiçbir şeydi, veya Père Duchesne olmadan Hébert.26

İrlanda’dan Sosyalist İşçi Ağı’nın üyeleri, gazetenin yüz yüze iletişim konusundaki rolünü sosyal medyanın karşılayabildiğini, kendilerinin deneyimlerinin böyle olduğunu söylüyorlar. Ancak buna gerekçe olarak “sosyal medyayı çok iyi kullanmak” dışında bir şey öne sürülebilmiş değil. Uluslararası Sosyalist Akım’ın İrlanda örgütü ülkedeki siyasi arenada oldukça önemli bir yere sahip, başarılı bir yapı olduğu yadsınamayacak bir gerçek. Ancak bunun sosyal medya sayesinde olduğu iddiası kanıta muhtaç. Sayılarla konuşmak gerekirse: İrlanda’daki yoldaşlarımızın antikapitalist koalisyonu Kârdan Önce İnsan’ın (People Before Profit) Facebook’ta 48 bin, Twitter’da 11 bin takipçisi var. Örgütün resmi hesapları Facebook’ta 15 bin kişi, Twitter’da 1900 kişi tarafından izleniyor. Teorik yayın organı Irish Marxist Review’ün Facebook’ta 1140, Twitter’da ise 189 takipçisi var. İrlanda’da Sosyalist İşçi Ağı’nın öncülük ettiği ırkçılık karşıtı kampanya United Against Racism’in Facebook’ta 9 bin, Twitter’da 1569 takipçisi var.

Gelelim sosyal medyayı iyi kullandığı iddia edilmeyen bir örgütün, DSİP’in hesaplarına. Irkçılık karşıtı kampanyamız DurDe’nin Facebook’ta 143 bin, Twitter’da 13500 takipçisi var. Günlük yayın yapan internet sitesi Marksist.org’un Facebook sayfası 27 bin, Twitter sayfası 21 bin 400 kişi tarafından izleniyor. Partinin resmi hesapları Facebook ve Twitter’da 3200’er kişi tarafından takip ediliyor. Üç ayda bir yayımlanan AltÜst dergisinin Facebook’ta 2 bin 200, Twitter’da 462 takipçisi var.

Daha birçok kampanya ve yayının, partilerin önde gelen isimlerinin hesapları karşılaştırılabilir. Ancak görülüyor ki, İrlanda’daki deneyimde, sayılar Türkiye’dekinden farklı bir duruma işaret etmiyor. Eğer insanların etkileşim biçimleri açısından İrlanda ile dünyanın geri kalanı arasında ciddice bir fark yoksa, sosyal medyanın gazetenin yerini alması gerektiği iddiasının geçerliliğinin İrlanda’da da diğer yerler gibi değerlendirilebileceği, yani gazete ile sosyal medya arasında sosyal medya lehine kategorik bir fark olmadığı düşünülebilir.

 

Kolektif Faaliyet

Diğer yandan, devrimci gazete, kolektif bir ajitatör, kolektif bir propagandist ve kolektif bir örgütleyicidir. Bireysel veya ticari bir uğraş olarak değil, kolektif bir örgütlenme faaliyetinin ürünü olarak çıkar. Yazıları kolektif olarak sağlanır, farklı yerlerdeki parti üyelerinin gayretlerini merkezileştirir, birbirlerinden haberdar olmalarını sağlar. Gazete kolektif hazırlandığı gibi kolektif olarak dağıtımı ve satışı yapılır, bu yüzden de örgütleyicidir.

Sosyal medya ise insanları bireyciliğe itiyor. Facebook’ta yazılan postlar ve onlara gelen “like”lar, Twitter’da yazılan cümleler ve gelen “retweetler”, herkesi kitlelere seslenen bir Lenin havasına sokuyor. Oysa ki bunlar genellikle uçucu, hiç kimseyi örgütlemeyen, insanların bir saniye için onay verip geçtikleri yazılar olarak kalıyor. Sosyal medyanın insanda kendini çok önemli gören bir etki yaratması, yalnızca siyasetle ilgili konularda geçerli değil. Würzburg Üniversitesi ve Leibniz Enstitüsü’nden bilim insanlarının 57 ayrı araştırmayı inceleyerek yayımladıkları rapora göre, narsisizm ile sosyal medya kullanımı arasında bir bağ bulunuyor.27 Toplam 25 bin deneği kapsayan araştırmaların sonuçlarına göre, bireycilik ile sosyal medya kullanımı karşılıklı olarak birbirini besliyor. Time dergisi 2006 yılında, kullanıcıların ürettikleri içeriklerle hazırlanan sitelerin (Web 2.0) ve sosyal medya kanallarının doğuşu üzerine kapağına yılın kişisi olarak “Sen”i koymuş, görsel olarak ise bir bilgisayar ve aynayı yerleştirmişti. Başka birçok bilimsel araştırma da narsist kişiliklerin sosyal medyada daha aktif olduğunu doğruluyor. Örgütlü mücadele ise bireyciliğin yerine kolektif düşünme ve hareket etme pratiklerinin konulduğu, insanların el ele verip birleşerek bir güç oluşturmaya ve bu şekilde egemen sınıfın aygıtlarına karşı koymaya çalıştıkları bir süreç. Bütün bunları yapmak genellikle sıkıcı ve zahmetli. Bir akıllı telefondan tweet atmaktan çok daha zor işler. Ancak maalesef gerekliler.

Gazete satışı, parti faaliyetlerinin inşası ve üye kazanma hırsı, daha önce bahsettiğimiz müdahaleci parti olmanın gerekleri. Bunları yapmak yerine daha kolay araçları ve kestirme yolları önermek ise zaman zaman karşımıza çıkan bir durum. Sosyal medya ve internete olduğundan fazla anlamlar yüklemenin bununla bağlantısı var. Uluslararası Sosyalist Akım içerisinde yapılmış, yukarıda sözünü ettiğimiz tartışmaların pratik sonuçlarını takip etmek bunu ispatlıyor. İspanya’da matbu yayını kapatma kararı alan En Lucha’nın liderliği, daha sonra örgütü de feshederek tarihe likidatörler olarak geçti. Şimdi İspanya’nın farklı yerlerindeki iki ayrı grup birleşti ve bir yayın etrafında yeniden örgütlenmeye çalışıyorlar. “Gazetenin efektif olmadığı” yönündeki tartışma enternasyonal sosyalizmin bu ülkedeki gelişiminde on yıllarca verilen emeklerin bir kısmının kaybına neden oldu. Kanada’da ise 2018 Ocak’ındaki konferans öncesi tartışmayı “Websitesi gazeteden daha önemlidir” başlıklı bir makaleyle başlatanlar, benzer argümanlarla Mayıs, Haziran ve Ağustos aylarındaki genel üye toplantılarına katıldılar. Ekim 2018 genel üye toplantısında bir öneri taslağı sunuldu ve kaybettiler. Aynı taleplerle 2019 Ocak’ındaki konferansa katıldılar, yine örgütü ikna edemediler ve sonunda Enternasyonal Sosyalistler’den ayrıldılar. Bu örnekte de gazeteye karşı tartışma, hizipleşme ve bölünme ile örgütü zayıflatmayı beraberinde getirdi. Mısır’da ise Hossam yoldaş daha önce bahsini ettiğimiz “Bir Örgütleyici Olarak Web Sitesi” adlı makalesinde, Mısır’da bir darbe girişimi olduğunu tahayyül etmemizi istiyor ve Devrimci Sosyalistler üyelerinin bunun karşısındaki tutumlarını öğrenmek için iki hafta sonra çıkacak gazeteyi bekleyemeyeceklerini, hemen internet sitesinden bunu okumaları gerektiğini söylüyordu. Bu satırlardan bir yıl sonra Mısır’da gerçekten bir darbe oldu ve Devrimci Sosyalistler darbe karşısında net tutum alamadılar. Sosyal medyadan örgütün tutumunu öğrenmek isteyen Devrimci Sosyalistler üyeleri, “bunun bir darbe değil bizim devrimimiz” olduğunu okudular.28 Örgütün internet sitesine girenler ise “ABD ve Müslüman Kardeşler’in el ele vererek devrimi darbe gibi göstermek için bir komplo kurduklarını” okudular.29 Daha sonradan bu analizi değiştirmek zorunda kaldıkları için bu açıklamaya artık örgütün kendi sitesinden ulaşılamıyor. Politik zayıflık ile örgütlenme teorisindeki savrukluk bu örnekte de el eleydi.

Yani yazının üçüncü ve son iddiası budur: Devrimci parti örgütlenmesi zahmet ve sabır gerektiren bir faaliyettir, kestirme bir yolu yoktur, bunun için yüz yüze örgütlenme araçlarının yerine internet veya sosyal medya gibi kolay çözümler konulamaz. Bunların konulması önerileri, muhakkak örgütlenme ısrarındaki bir zayıflamaya veya geri adım atmaya işaret etmektedir.

Sosyal medyayı sesimizi en geniş kitlelere ulaştırmak için kullanmaya devam edelim, hatta nasıl daha iyi kullanacağımızın yollarını bulmaya çalışalım. Ancak meseleyi bireyin kolektiften ne kadar daha önemli olduğuna dair yanılsamalara, buna paralel olarak sosyal medya ve internetin ne kadar önemli olduğuna dair abartılı analizlere vardırmayalım. Bolşeviklerin işçiler tarafından çıkarılan, işçiler için çıkan ve işçilerin dağıttığı gazetesi karşısında güç kaybeden Menşevikler, duruma “Pravda salgını” diyorlardı. Tarihi böylesi salgınları yaratan köstebeklerin büyük gayretleri değiştirecek.

 

Dipnotlar:

2 Rashed,

3 Friedman,

4 Uçkan, 2013.

5  Özdemir vd, 2016 6 Aktaş, 2019.

7 Habertürk, 2018.

8 Chenoweth, 2016.

9 Shearlaw,

10 Digital Republic,

11 Black vd,

12 Aday vd, 2012, s 21.

13 Cavatorta, 2012, s.79.

14 Malchik,

15 Melki vd,

16 Gladwell,

17 Harman, 1985, s. 22.

18 Lenin, 2003, s. 158.

19 a.g.e., s. 159.

20 Lenin, 1961, s.13-24.

21 El-Hamalawy,

22 Socialist Worker,

23 Internet World Stats,

24 Kayalar,

25 Diken, 2018.

26 Harman, 1984, s. 3-44.

27 Science Daily, 2017.

28 Ibrahim,

29 Socialist Worker,

 

Kaynakça

Aday, Sean vd, 2012, “Blog and Bullets II: New media and conflict after Arab Spring”, Peaceworks, https://www.usip.org/sites/default/files/resources/PW80.pdf (Erişim tarihi: 02.09.2019)

Adel, Rosette, 2019, “Filipinos spend ‘most time’ on social media in the world — poll”, Philstar Global, https://www.philstar.com/ headlines/2019/08/25/1946329/filipinos-spend-most-time-social-media-world-poll, (Erişim tarihi: 26.08.2019)

Aktaş, Mehmet, 2019, ““Göçmenlerle ilgili perspektif haklar temelinde olmalı”, Gocmeniz.org, https://gocmeniz.org/f/m-aktas-g%C3%B6%C3%A7menlerle-ilgili-perspektif-haklar-temelinde-olmal%C4%B1 (Erişim tarihi: 16.09.2019)

Black, Ian vd, 2011, “Libya protesters set fire to government buildings in Tripoli”, The Guardian, https://www.theguardian. com/world/2011/feb/21/libya-protesters-fire-government-tripoli (Erişim tarihi: 21.09.2019)

Cavatorta, Francesco, 2012, “Arab Spring: The Awakening of Civil Society. A General Overview”, Barcelona: European Institute of the Mediterranean [IEMed], https://www.iemed.org/observatori-en/arees-danalisi/arxius-adjunts/anuari/med.2012/Cavatorta_en.pdf (Erişim tarihi: 14.09.2019)

Chenoweth, Erica, 2016. “Why social media isn’t the revolutionary tool it appears to be”, Independent, https://www.independent. co.uk/news/world/politics/social-media-revolution-tech-activists-arab-spring-dictators-a7433476.html, (Erişim tarihi: 04.09.2019)

El-Hamalawy, Hossam, 2012. “What is to be done: The Website as an Organizer #RevSoc”, 3Arabawy, https://arabawy.org/38405/ What_is_to_be_done%3A_The_Website_as_an_Organizer_%23RevSoc (Erişim tarihi: 06.09.2019)

Friedman, Uri, 2011, “The Egyptian revolution dominated Twitter this year”, Foreign Policy, https://foreignpolicy.com/2011/12/05/ the-egyptian-revolution-dominated-twitter-this-year/ (Erişim tarihi: 10.09.2019)

Gladwell, Malcolm, 2010, “Small Change: Why the revolution won’t be tweeted”, The New Yorker, https://www.newyorker.com/ magazine/2010/10/04/small-change-malcolm-gladwell (Erişim tarihi: 29.08.2019)

Harman, Chris, 1984, “The revolutionary press”, International Socialism Journal, sayı: 24, çev. Ozan Tekin, s. 3-44.

Harman, Chris, 1985, Parti ve Sınıf, çev. Tarık Kaya, Z Yayınları, İstanbul.

Ibrahim, Gigi, 2013. “This is NOT a coup it is our revolution”, Twitter, https://twitter.com/Gsquare86/status/353980617949585408 (Erişim tarihi: 10.09.2019)

Kayalar, Evrim, 2019, “Verilerle yazılı basın: Tirajlar düşüyor, gazeteler kapanıyor; medya çıkış yolu arıyor”, Dokuz8 Haber, https:// dokuz8haber.net/manset/verilerle-yazili-basin-tirajlar-dusu-

yor-gazeteler-kapaniyor-medya-cikis-yolu-ariyor/ (Erişim tarihi: 08.09.2019)

Lenin, Vladimir İlyiç, 2003, Ne Yapmalı? Hareketimizin Canalıcı Sorunları, çev. Muzaffer Ardos, Eriş Yayınları.

Lenin, Vladimir İlyiç, 1961. Lenin Collected Works, Foreign Languages Publishing House.

Malchik, Antonia, 2019, “The Problem With Social-Media Protests”, The Atlantic, https://www.theatlantic.com/technology/ archive/2019/05/in-person-protests-stronger-online-activism-a-walking-life/578905/ (Erişim tarihi: 16.09.2019)

Melki, Jad vd, 2014, “Digital Activism: Efficacies and Burdens of Social Media for Civic Activism”, Arab Media & Society, https:// www.arabmediasociety.com/digital-activism-efficacies-and-burdens-of-social-media-for-civic-activism/ (Erişim tarihi: 10.09.2019)

Özdemir, Fatih vs, 2016, “Türkiye’de Sosyal Medya Kullanıcılarının Suriyeli Mültecilere İlişkin Sosyal Temsilleri”, Nesne Psikoloji Dergisi, Cilt 4, Sayı 8.

 

 

Rashed, Fawaz, 2011, Twitter, https://twitter.com/FawazRashed/status/48882406010257408 (Erişim tarihi: 01.09.2019)

Shearlaw, Maeve, 2016, “Egypt five years on: was it ever a ‘social media revolution’?”, The Guardian, https://www.theguardian. com/world/2016/jan/25/egypt-5-years-on-was-it-ever-a-socialmedia-revolution (Erişim tarihi: 30.08.2019)

Uçkan, Özgür, 2013, “Gezi direnişi ve sosyal medya: İletişim örgütlenmektir!”, Evrensel, https://www.evrensel.net/haber/59472/ gezi-direnisi-ve-sosyal-medya-iletisim-orgutlenmektir (Erişim tarihi: 25.09.2019)

“Facebook ile seçimleri nasıl manipüle ettiler?”, 2018, Habertürk, https://www.haberturk.com/facebook-ile-secimleri-nasil-manipule-ettiler-1893477-ekonomi (Erişim tarihi: 16.08.2019)

“Gazetelerin toplam tirajı beş yılda yüzde 32 düştü”, 2018, Diken, http://www.diken.com.tr/gazetelerin-toplam-tiraji-bes-yilda-yuzde-32-dustu/ (Erişim tarihi: 19.08.2019)

“Narcissism and social networking”, 2017, Science Daily, https:// www.sciencedaily.com/releases/2017/04/170418094255.htm (Erişim tarihi: 20.09.2019)

“Occupy the squares: stand firm in the face of the conspiracy by the Brotherhood and America”, 2013, Socialist Worker, https:// socialistworker.co.uk/art/33818/Occupy+the+squares%3A+s-

tand+firm+in+the+face+of+the+conspiracy+by+the+Brotherhood+and+America (Erişim tarihi: 20.09.2019)

“Socialist Workers take a new direction”, 2018, Socialist Worker, http://www.socialistworkeronline.net/socialist-workers-take-a-new-direction/ (Erişim tarihi: 11.09.2019)

“The Egyptian Facebook Revolution”, 2011, Digital Republic, https://www.jeffesposito.com/wp-content/uploads/2011/02/Digital-Republic_Facebook_Twitter-Revolution.pdf (Erişim tarihi: 07.09.2019)

“World Internet Usage and Population Statistics, 2019 Mid-Year Estimates”, 2019, World Internet Stats, https://www.internetworldstats.com/stats.htm (Erişim tarihi: 22.09.2019)

Enternasyonal Sosyalizm