ABD’yi bölen seçimler ve yeni siyasi dinamikler

Levent Şensever

Trump’ın 2016 yılında ABD Başkanı seçilmesinin ardından geçen dört yıllık süre içinde gerek Amerika gerekse dünyada dengeleri değiştiren, zaman zaman derin krizlerin kapısını aralayan gelişmeler yaşandı. Kasım ayının başına kadar süren ABD’deki seçim kampanyaları, bu sorunların yoğun olarak tartışıldığı ve etkilediği siyasi çekişmelerin eşliğinde gerçekleşti.

Demagog, zalim devlet liderleriyle dost olmakla övünen, hukukun üstünlüğünü hiçe sayan, pandemi sırasında yaşamını yitirenlere yönelik bir kez bile empati göstermeyen, iklim değişikliği veya ekonomik kriz gibi gerçek dünya sorunlarıyla ilgilenmek yerine, attığı Twitter mesajlarının beğeni toplaması ve televizyon reytingleriyle övünen Trump’ın, 2016 yılında ‘sürpriz’ bir şekilde seçilmiş olmasını birçok yorumcu ve dünya kamuoyu, “demokratik değerlerin beşiği” olarak gördükleri bu ülkede gerçekleşen bir sapma, talihsiz bir rastlantı olarak yorumlamıştı. Ancak 2020 seçimleri bunun aksini kanıtladı.

Trump, iktidarı boyunca kendisinden önce dengeleri gözeten ve ABD siyaset sahnesinde teamüllere uygun yürütülen politikaların çoğunu sarstı, güçler dengesini gözeten sistemin sınırlarını oldukça zorlayan ve kırmızı çizgileri aşan adımlar attı. Bunların birçoğu ABD emekçilerinin bedel ödediği ve özellikle emekçi ve orta sınıflar açısından ülkenin geleceğini olumsuz etkileyecek politik adımlar oldu.

Atılan bu bilinçli ve sistematik adımlar, demokrasinin ve katılımın sınırlarını oldukça sınırlayan iki partili bir politik sisteme sahip ülkede seçmenlerin ciddi bir şekilde kutuplaşmasına yol açtı. Trump’ın sistemi sarsan ve sağ politikaları güçlendiren bu adımları, birçok politik yorumcu, entelektüel ve sosyal bilimci tarafından “Trumpizm” olarak adlandırılıyor. Trump seçimi kaybetmiş olsa da Trumpizmin uzun bir süre daha etkisini sürdüreceğini öngörmek yanlış olmayacak.

Beklentilerin tersine oldukça çekişmeli geçen başkanlık seçimini Biden’ın kazanmasına rağmen, bu seçimlerde Trump’ın elde ettiği oyların sayısı ve dağılımı oldukça ürkütücü. Kamuoyu araştırmalarının öngörüleri ve liberal kesimlerin beklentilerinin aksine, Biden’ın ezici bir oy çokluğu ile kazanamamış olması,[1] ABD iç politikası açısından önümüzde çalkantılı ve zorlu bir dönem bulunduğuna işaret ediyor. Zira, seçimleri kaybetmiş olsa da elde ettiği seçim sonuçlarıyla Trump’ın Cumhuriyetçi Parti içindeki konumu daha da güçlendi. Bazı Cumhuriyetçi liderler, üzerlerindeki siyasi baskının hafiflemesiyle birlikte Trump’ın parti içindeki hakimiyetine karşı daha açık tavır alıyor. Bununla birlikte, aktif siyaseti bırakması güçlü bir olasılık olmasına karşın, şayet Trump siyasetten elini çekmezse, parti içinde önceki döneme göre çok daha güçlü ve rakipsiz bir konumda olacak.

Öte yandan Cumhuriyetçiler hâlâ Temsilciler Meclisi ve Senato’da güçlü bir şekilde temsil ediliyor. Beklentilerin aksine, Demokratlar umdukları ölçüde temsilci sayılarını artırmayı başaramadı. Yani Cumhuriyetçiler Biden’ın başkanlığı döneminde atacağı birçok adımı zora sokabilecek güce sahipler ve güçlerini kullanmak konusunda çekinmeyeceklerdir.

Seçim sonuçları ve siyasi dinamikler

ABD siyaset tarihinde Nixon gibi, ırkçılığını gizlemeyen başkanlar olmuş olsa da göçmenlere, siyahlara ve azınlıklara karşı Trump kadar böylesine açıktan ve küstahça düşmanlık besleyen ve ırkçılık yapanı olmadı.

Öte yandan Trump ABD’nin 45’inci başkanı olup, görevini kötüye kullanmaktan dolayı “nitelikli suç ve kabahat işlemekle” suçlanan ve suçu sabit görülen 3’üncü devlet başkanı olarak tarihe geçti.[2]

Buna rağmen seçmenlerin neredeyse yarısının oylarını almış olması ürkütücü, ancak çok da şaşırtıcı değil. Gelin birlikte seçmen oylarının dağılımına bir göz atalım:

Trump’ın seçmen tabanının çoğunu, bütünü olmasa da beyazların üstünlüğüne inanan, ırkçı, göçmen ve yabancı düşmanı beyaz seçmenler oluşturuyor. 2020 seçimlerinde ABD seçmenlerinin yüzde 65’ini oluşturan beyaz seçmenlerin yaklaşık beşte üçü Trump’a oy verdi. Trump’a oy veren, beyaz olmayan seçmenlerin oyları ise toplam beyaz olmayan seçmen oylarının yüzde 26’sını oluşturuyor.[3]

Asıl ürkütücü olan ise seçim sonuçlarının, Amerikan vatandaşlarının yaklaşık yarısının beyaz, milliyetçi, ırkçı, cinsiyetçi, bilim düşmanı, seri yalancı, yolsuzluklarının sayısının akılda tutulması bile zor olan, dünyayı tehdit eden en büyük felaketlerden biri olan iklim değişikliğini inkar eden, ABD (ve dünya) yakın tarihinin en büyük felaketlerinden biri olan pandemiyle mücadele konusunda olağanüstü beceriksiz (veya isteksiz) bir başkan adayını desteklediği anlamına geliyor olması.

Bir o kadar ürkütücü olan da 2016’da aldığı oylarla karşılaştırıldığında, bu seçimlerde hemen hemen tüm etnik ve inanç gruplarına mensup seçmenler ve özellikle siyahlar ve LGBTİ+ bireylerinden aldığı oylarını ciddi oranda artırmış olması.

Trump, bir önceki seçimlere göre siyah seçmenlerden aldığı oyları önemli oranda artırmayı başardı. Siyah kadınların oylarını ikiye katladı (yüzde 8) ve siyah erkek seçmenlerin oylarını ise 5 puan artırarak, yüzde 18’e yükseltmeyi başardı.

Siyahların büyük çoğunluğu seçimlerde geleneksel olarak Demokratlara oy veriyor. 2008, 2012 ve 2016 seçimlerinde Cumhuriyetçi adaylar, siyah kadın seçmenlerin ortalama yüzde 3-4’ünün oylarını alabilmişti. Siyah erkek seçmenler ise sırasıyla 2008’de yüzde 5, 2012’de yüzde 11 ve 2016’da yüzde 13 oranında Cumhuriyetçileri destekledi. Bu oranlara bakıldığında, özellikle siyah erkek seçmenlerin düzenli bir şekilde Cumhuriyetçilere kaydığı görülüyor.

Öte yandan LGBTİ+ oylarını da ikiye katlamayı başardı. 2016 seçimlerinde yüzde 14 olan LGBTİ+ oyları, bu seçimlerde yüzde 28’e yükseldi. Georgia eyaletinde bu oran yüzde 33’e kadar çıktı. Eylül ayında 10 bin eşcinselle yapılan bir kamuoyu araştırması ise erkek eşcinsel seçmenlerin yüzde 45’inin Trump’a oy vermeyi planladığını ortaya çıkarmıştı.

Seçmenlerin dağılımına ilişkin yukarıdaki verileri aktaran The New York Times yazarı Charles M. Blow bu durumla ilgili hayal kırıklığını, “Tarihsel olarak ezilen bazı gruplar, kendilerini tahakküm altına alanların yanında yer alıyor” şeklinde ifade ediyor.[4]

Trump, azılı bir ırkçı ve antisemit olmasına karşın, 6 milyondan fazla bir nüfusa sahip Amerikalı Yahudiler arasında da oylarını artırdı.[5] 2016’da Yahudi seçmenlerin yüzde 24’ünün oyunu almış olan Trump, bu seçimlerde oylarını yaklaşık 6 puan artırarak, yüzde 30 düzeyine yükseltmeyi başardı.[6] Yahudi seçmenler arasında oylarını artırmış olmasına karşın, kendisini ‘Ortadoğu Barışı’nın mimarı olarak lanse eden ve Yahudi seçmenlere yönelik çok daha yüksek beklentisi olan Trump’ın bu konuda hayal kırıklığı yaşadığını tahmin etmek güç değil.

Trump, özellikle Latin Amerika ülkelerinden gelen göçmen ve mültecilere karşı aleni ırkçı tutumuna rağmen, toplam nüfusu 60 milyonu aşan Latin Amerikalılar arasında da oylarını artırmayı başardı. Latin Amerikalı erkek seçmenler arasında yüzde 36 düzeyinde oy alırken, Latin Amerikalı kadın seçmenlerin yüzde 28’i Trump’a oy verdi. Geleneksel olarak muhafazakâr olan İspanyolca konuşan seçmenlerin yaklaşık üçte ikisi Demokratları destekledi. Demokratları destekleyen bu seçmenlerin çoğunluğu da partinin muhafazakâr kesimlerini oluşturuyor.[7]

Amerikan-İslam İlişkileri Konseyi’nin gerçekleştirdiği seçim sonrası seçmen eğilimleri araştırmasına göre, toplam nüfusu 3,5 milyon civarında olan Amerikalı Müslümanların yaklaşık yüzde 69’u Biden’a oy verirken, Trump’a oy verenlerin oranı yüzde 17 düzeyinde kaldı. Bu sonuçlarla Trump, 2016 seçimlerine göre Müslüman seçmenler arasında da oylarını 4 puan artırmış oldu.[8]

Seçmenlerin tercihleri açısından Trump lehine gerçekleşen bu rahatsız edici sonuçlara rağmen, olumlu gelişmeler de oldu. Bu seçimlerde genç seçmenlerin seçimlere katılma oranı yüzde 10 düzeyinde artarken, 18-29 yaş arası seçmenlerin yüzde 61’i Biden’a oy verdi. Genç seçmenlerin özellikle kilit eyaletlerdeki katılım oranlarının artışı, Biden’ın seçimleri kazanmasında önemli bir rol oynadı. Araştırmalara göre genç seçmenler bu seçimlerde toplam seçmenlerin yüzde 17’sini oluşturdu.[9]

Oy dağılımındaki bu veriler her ne kadar bize Trump’ın siyasi başarısı hakkında bir bilgi veriyor olsa da, ABD’deki seçimler ve siyasi dengeleri anlamak için seçmen eğilimlerinin yanı sıra, ülkedeki siyasi kurumsal yapılar ve politikaları etkileyebilecek diğer etmenleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.

Bu bakımdan dikkate alınması gereken önemli unsurlardan biri, özellikle Reagan-Thatcher iktidarları döneminden bu yana neoliberalizmin artan hakimiyetinin, Amerikan siyaset arenasında çözüm arayışlarının piyasa ekonomisi sınırları içinde sıkışmasına yol açmış olması. Günümüzde yaşanan küresel sorunların ve krizlerin başlıca sorumlusu olmasına karşın, piyasa ekonomisi ve bunun dayattığı kâr dürtüsü Demokrat Parti ve Cumhuriyetçilerin politikalarının sınırlarını belirledi ve belirlemeye devam ediyor.

Dolayısıyla Biden’ın yeni dönem yönetimi ve Amerika’nın geleceğe yönelik siyaset ufku tartışılırken, bu çerçeve içinde ele alınmalı.

Taban hareketleri ve kitlesel eylemler seçime damga vurdu

Dört yıl boyunca sürdürdüğü bağnazlık, ırkçılık, iklim değişikliği inkârı ve göçmenlerle siyahlar başta olmak üzere tüm azınlıklara ve emekçilere yönelik saldırılarının ardından, seçimi kaybetse de farklı etnik ve dini gruplar arasında oylarını artırmış, toplam oyların yarıya yakınını (yüzde 47,3) almış olan Trump’ın yenilgisini tam olarak kavrayabilmek için ülkedeki siyasi kutuplaşmanın dinamiklerini görmek gerekiyor.

Konuya bu perspektifle yaklaştığımızda, Trump ve Biden’a oy veren seçmenlerin sınıf farklılıklarını ve seçmenler arasındaki kutuplaşmanın ekonomik arka planını tespit etmemiz daha olanaklı olacak.

Brookings Enstitüsü’nün gerçekleştirdiği, oy dağılımlarıyla seçmenlerin ekonomik arka planlarının ilişkisini gözler önüne seren bir araştırmanın sonuçlarına göre, ağırlıklı olarak Trump’a oy veren 2497 kentin ulusal ekonomiye (GSMH) katkısı yüzde 29 iken, Biden’a oy veren 477 kentin katkısı yüzde 70 düzeyinde. Bu sonuçlar, özellikle son 20 yılda eğitimli kentsel nüfusun Amerikan ekonomisi içindeki etkisini artırdığı bir eğilimle doğrudan ilişkili. Bununla birlikte, ekonomik olarak sorun yaşayan küçük kasabalar ve kırsal kesimlerden kentlere doğru bir göç dalgası söz konusu. Sonuçta bu dinamikler, New York ve Silikon Vadisi gibi yoğun nüfuslu kentsel alanların ekonomideki ağırlıklarını artırmasına yol açan başlıca etmenleri oluşturdu.

Seçim haritaları, bu ekonomik dinamikleri yansıtan bir oy dağılımını gözler önüne seriyor. Farklılıkları barındıran, yüksek eğitimli kesimler metropollere yerleşmeye ve Demokratlara oy vermeye eğilimliyken, Cumhuriyetçilere oy verme eğilimindeki daha düşük eğitim düzeyli, beyaz etnik kesimlerden işçiler, ülkenin küçük kasabaları ve kırsal kesim topluluklarını oluşturuyor. Bu tespitler, Demokrat ve Cumhuriyetçi partili seçmenlerin ekonomik çıkarları arasındaki makasın giderek daha fazla açıldığına işaret ediyor[10] ve söz konusu bu bulgular, ABD’de yeni dönemde siyasi gerginliklerin uzun bir süre daha süreceğinin önemli bir işareti.

Trump’ın körüklediği siyasi kutuplaşmanın ve ekonomik süreçlerin yanı sıra, küresel krizler de sağ ve solda radikalleşmeyi tetikleyen etmenler arasında yer alıyor.

Araştırma şirketi Gallup’un yaptığı bir kamuoyu araştırmasına göre, ‘genç yetişkinler’ arasında sosyalizm konusunda pozitif görüş sahibi olanların oranı, 2010 yılından bu yana pek değişmeden yüzde 50 civarında seyrediyor. Bu oran, 1965-1980 yılları arasında doğmuş olan kuşağa mensup olanlar arasında yüzde 34 ve 1946-1964 yılları arasında doğmuş olan kuşak mensupları arasında yüzde 30 düzeyinde.[11]

Öte yandan, ABD’de radikal sol ve sağ hareketlere olan destek, üç yıl önce yüzde 8 düzeyindeyken, günümüzde bu oran yüzde 14-18 aralığına yükseldi ve yükselmeye devam ediyor. Bir yandan da bu hareketler eskisine göre daha çok mobilize oluyor ve bu doğrultuda siyasi gerilimler de artıyor. Bu gelişmelere paralel olarak ABD’de 2020 yılında silah ve mühimmat satışlarında rekor kırıldı. Ateşli silah satışları[12] Eylül ayı itibariyle bir önceki yıla göre yüzde 66 artarak, 16,7 milyonu buldu.[13]

Nitekim bu radikalleşme bir şekilde seçimlere de yansıdı. Kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan ve 3 dönem senatör seçilmiş olan Bernie Sanders, bu dönem Demokrat Parti’nin aday adaylığı yarışında önemli başarılara imza attı ve sol politikaların parlayan yıldızı olarak bir aktivist ordusunun desteğini kazandı. Bazı eyaletlerde, aralarında Biden’ın da bulunduğu rakiplerinin önüne geçti, ancak buna rağmen Biden yarışı önde bitirerek partinin Başkan adayı oldu.

Biden, rakibi Sanders hakkında “sadece siyasi bir kampanya yürütmekle kalmadı, aynı zamanda bir hareket yarattı,” diyerek rakibinin başarısının altını çiziyordu. Sanders’in elde ettiği geniş aktivist taban desteğine Demokratlar arasında başka hiçbir politikacı sahip değil. Aday adaylığını kazanamayarak Başkanlık adaylığından çekildiğinde, Sanders’in arkasında duran aktivistler, Demokrat Parti’nin sol kanadındaki adayları desteklemeye devam etti. Sanders, seçim kampanyası boyunca taban hareketine dayalı bu enerjiyi partinin sol kanadında yer alan Ilhan Omar, Alexandria Ocasio-Cortez, Ayanna Pressley ve Rashida Tlaib gibi adayların desteklenmesine kanalize etti. Nitekim bu dört isim de yeniden seçilmeyi başardı. Bu seçimlerde dörtlüye taban aktivistlerinin desteklediği yeni isimler de katıldı.

Özellikle son iki yıldır kitlesel destek kazanan ve büyük eylemler düzenleyen küresel iklim değişikliği hareketi, ABD seçimlerini etkileyen taban hareketlerinden bir diğeri oldu. Nitekim, Sanders başkan aday adaylığı yarışında “Yeşil Yeni Düzen” programı önerirken, Biden da iklim değişikliğine dair politikaları kampanya gündemine almak zorunda kaldı.

İklim değişikliği hareketi 2019 yılında Berlin, Melbourne ve Londra’da 100’er bin, New York’ta 250 bin kişilik katılımlarla eylemler düzenledi. Aynı yıl Eylül ayında gerçekleştirilen küresel eylemlere toplam 6 milyon kişi katıldı.[14] Amerikalı organizatörler, ABD’nin 50 eyaletinde de eylemler gerçekleştirildiğini açıkladı.

2020’de yıl boyunca gerçekleştirilen çok sayıda eylemlerin ardından, 25 Eylül’de öğrenciler tarafından düzenlenen ve “okul grevleri” olarak adlandırılan eylemler, pandeminin olumsuz etkisine rağmen, dünyanın 3500 farklı yerinde eşzamanlı olarak gerçekleşti.

Tüm bu kitlesel eylemliliklere ve özellikle gençler arasında öne çıkan bir sorun olarak görülmesine rağmen, iklim değişikliği Amerikalı seçmenlerin öncelikleri arasında gerilerde kalıyor. Pew Araştırma Merkezi’nin Ekim ayının başında gerçekleştirdiği bir kamuoyu araştırmasına göre, Amerikalı seçmenlerin verecekleri oylara ilişkin kararlarında ekonomi yüzde 79, sağlık hizmetleri yüzde 68 ve pandemi yüzde 62 oranında ağırlığa sahipken, iklim değişikliği önemli sorunlar arasında yüzde 42 ağırlıkla geride kaldı. Biden’ın seçmenleri arasında iklim değişikliğinin çok önemli olduğunu düşünenlerin oranı yüzde 68 iken, Trump’ın seçmenleri arasında bu oran 11’de.[15]

Ülkenin son yıllardaki en önemli taban hareketlerinden biri olan Siyahların Hayatı Önemlidir (Black Lives Matter – BLM) hareketinin başını çektiği eylemler de seçimlere damga vurdu. ABD’de tahmini 15-26 milyon arasında insanın katıldığı[16] eylemlerin sayısı, sonbaharın başlarına gelindiğinde 2 binin üzerine çıkmıştı. BLM hareketinin başlattığı mücadele sadece Amerika ile sınırlı kalmadı. Dünyada 60’tan fazla ülkeye yayılarak, milyonlarca insanın katıldığı binlerce dayanışma eylemini de tetikledi.

Tüm bu dinamikleri içeren bir perspektifle seçim sonuçlarına göz attığımızda, seçimler sırasında ve sonrasında oyunun kurallarını değiştiren ve Trump’ın ikinci dönem başkanlık umutlarını yok eden etmenler arasında, Biden ve Demokratların seçim kampanyalarının bürokratlarından ziyade, son dönemde radikalleşen ve kitlesel boyutlar kazanan taban örgütlenmelerinin eylemlerinin ve bu hareketlerin dayattığı gündemlerin başı çektiğini görüyoruz.

Siyahların Hayatı Önemlidir hareketinin kazanımları

ABD’de 2020 yılı polis şiddetinin doruğa çıktığı yıl oldu. Özellikle polisler tarafından siyahlara karşı uygulanan ırkçı şiddet, 25 Mayıs’ta siyah bir sivil olan George Floyd’un direniş göstermemesine, defalarca “nefes alamıyorum” diyerek uyarmasına karşın yere yatırılarak, polislerden birinin dizini boynuna dakikalarca bastırarak ölümüne yol açmasıyla doruğa ulaştı. Bu olayın ardından tüm Amerika’da ırkçılık karşıtı kitlesel eylemler yeniden başladı. BLM hareketinin başını çektiği bu eylemler, milyonlarca ırkçılık karşıtının günlerce süren protestolarına ve yer yer çatışmalara yol açtı.

ABD tarihinin en büyük eylemliliklerini örgütleyen BLM hareketinin başını çektiği bu kitlesel protestolar, bir yandan da siyahlar ve yerlilerin köleleştirilmesi ve topraklarının sömürgeleştirilmesini yansıtan ırkçı mirasa karşı somut mücadelelere dönüştü.

Yaz aylarında eylemler devam ederken, binlerce yıldır kıta topraklarında yaşamakta olan yerlilere rağmen, “Amerika kıtasının kâşifi” olduğu iddia edilen Kristof Kolomb’un çeşitli eyaletlerdeki 33 heykeli kamusal alanlardan kaldırıldı. BLM hareketinin Kolomb’u hedef almasının başlıca nedeni, Amerika kıtasının yerlilerine karşı soykırım gerçekleştirdiği iddialarından kaynaklanıyor. 2019 yılında Quaternary Science Review dergisi tarafından yapılan bir araştırmanın sonucuna göre, 1492 ile 1600 yılları arasında Amerika kıtasında 55 milyon yerli, Avrupalı işgalciler tarafından öldürüldü.

The Other Slavery: The Uncovered Story of Indian Enslavement in America adlı kitabın yazarı, Andrés Reséndez’e göre ise 1492 yılından 19’uncu yüzyıla kadar 2,5 ile 5 milyon arası yerli işgalciler tarafından köleleştirildi.[17]

Amerika kıtasındaki bu ırkçı ve köleci mirası sahiplenen, 154 yıl önce kanlı bir iç savaş sonunda yenilgiye uğratılan, köleciliği savunan “plantasyon” sahiplerinin önderliğini yaptığı zamanın güney eyaletlerinden oluşan Konfederasyon’un önde gelen üyeleri ve liderlerinin heykelleri ve o döneme ait bayrak gibi semboller, günümüzde hâlâ ABD’nin kamusal alanlarında sergileniyor; bu ırkçı ve köleci liderlerin adları askeri garnizonlar gibi kamusal yerlere veriliyor. Bu anıtlar, bayraklar ve verilen isimlerin çoğu eski Konfederasyon üyesi eyaletlerde yasalarla korunuyor.

Southern Poverty Law Merkezi’nin Ağustos 2020’de yayınladığı bir rapora göre, ABD’de halen 725’i anıt olmak üzere, kamusal alanda yer alan Konfederasyonla ilgili toplam 1800 sembol var.[18]

BLM hareketinin önemli kazanımlarından biri de bu eski Konfederasyon üyesi eyaletlerde halen izleri kalmış olan köleci ve ırkçı mirasın kamuoyunda yaygın tartışılmasını sağlamak oldu. Bunun sonucu, söz konusu eyaletlerden beşi, kölecilik dönemini ve siyahlara yönelik sistematik baskıları anımsatan ve kamusal alanlarda yer alan bu semboller, kullanılan kelimeler ve terimleri temizleme kararı aldı.

Rhode Island Üniversitesi’nde siyaset bilimi dersi veren Skip Mark, bu gelişmelerde Minnesota eyaletinde polisin George Floyd’u öldürmesinin ardından başlayan ve hızla yayılan protesto gösterilerinin etkisi olduğuna inanıyor. Mark, bu gösterilerin birçok yönden ülke çapında ırkçılık tartışmalarını tetiklediğini ve bunun birçok kişinin eskisine göre ırkçılık sorununun çözümüne yönelik somut adımların atılmasını desteklemesine yol açtığını belirtiyor.

Alabama eyaleti seçmenleri birkaç yıl önce, eyalet anayasasında yer alan ırkçı ve ayrımcı uygulamaların olduğu, 1960’lar öncesi dönemden kalan bu maddelerin kaldırılmasına karşı çıkmıştı. 3 Kasım seçimlerinde ise seçmenler bu kez söz konusu maddelerin kaldırılması yönünde oy kullandı. Rhode Island da eyaletin resmi adında yer alan, eskiden siyah kölelerin çalıştırıldığı “plantasyon” terimini kaldırdı.

Bunun yanı sıra, Utah ve Nebraska da eyalet anayasalarında yer alan, hükümlülere yönelik ırkçı ceza uygulamalarına ilişkin hükümleri kaldırmaya karar verdi. Mississippi eyaleti ise eyalet bayrağında Konfederasyon’un bayrağından alınan X-şeklindeki tasarımını kaldırma kararı aldı.[19]

BLM hareketinin başarısı bununla da sınırlı kalmadı. BLM aktivistleri, geleneksel olarak beyaz seçmenlere göre çok daha az katılım sağlayan siyah seçmenleri, Trump’a ve Cumhuriyetçilere karşı seçmen kütüklerine yazılmaya ve oy vermeye teşvik etti. Biden’ın kazanmasında, BLM hareketinin bu girişimleri sayesinde geçmiş yıllara göre çok daha fazla siyah seçmenin oy vermiş olması önemli rol oynadı.

Nitekim, BLM hareketinin liderlerinden Patrisse Cullors, seçimi kazanmaları kesinleştiğinde Biden’a ve Başkan Yardımcısı Harris’e bir mektup yazarak, seçim başarılarını kutlayıp, “[ikilinin] yönetiminden beklentilerini görüşmek ve siyahlar için verilecek taahhütleri tartışmak üzere” görüşme talebinde bulundu. Cullors mektubunda ayrıca şu görüşünü paylaştı:

Siyahların desteği olmadan çok farklı bir seçim sonucu ile karşı karşıya kalacaktık. Kısacası, bu seçimi siyahlar kazandı… Tüm ülkede siyahların önderlik ettiği örgütlerin yanı sıra, Siyah Yaşamlar Önemlidir hareketi de seçimlere önemli yatırım yaptı… Oylarımız için taleplerimiz var. Bize ses verilmesini, gündemimizin öncelikli konular arasında olmasını istiyoruz.[20]

BLM hareketiyle ilgili çıkarılacak pek çok ders var. Öncelikle taban örgütlenmesinin en etkili örneklerinden birini oluşturan bu hareketin tabanında yer alan aktivistler ve emekçiler arasındaki dayanışmadan ve birleşik mücadelesinden önemli dersler çıkarılmalı. Öte yandan, hareketin mücadelesinde ırkçılık karşıtı mücadelelerle işyerlerindeki sömürü, köleci ve ırkçı mirasa karşı mücadele ile günümüz egemen kurumsallaşmış ırkçı kültürüne karşı çıkış arasında kurduğu birleştirici ilişkiler, göz atmamız gereken zengin dersleri içeriyor. Kurumsal ırkçılığın başlıca temsilcileri Trump ve Cumhuriyetçilere karşı seçimlere katılımı artırmak üzere siyahlar arasında yürüttüğü başarılı aktivist çalışmalar ve bunun sonucu seçim sonuçlarını önemli ölçüde etkilemiş olması gibi elde ettiği somut kazanımlar, gelecekte yürüteceğimiz mücadeleler açısından diğer ders çıkarılacak önemli deneyimler.

Seçimler, yeni dönem ve Demokrat Parti içinde siyasi dinamikler

ABD seçimleri tarihinde John F. Kennedy’nin ardından ikinci Katolik başkan olan Biden, aynı zamanda ABD tarihinin en çok oy alan başkan adayı olarak tarihe geçti. Daha önce, 2008 seçimlerinde aldığı 69.498.516 oy ile rekoru elinde tutan Obama’yı geride bırakan Biden, 79 milyon civarında oy alarak rekoru açık ara tazeledi.

Bu arada 73 milyonu aşan seçmen de Obama’nın rekorunu kırmasına yardımcı olarak, Trump’ın dört yıl daha başkan olması yönünde oy verdiğini de akılda tutmak gerekiyor.

Kazanılan bu rekor oylarda, 2020 seçimlerinin çok çekişmeli geçmesi ve bu nedenle 152 milyonu aşkın seçmenin kullandığı oyla, 1900 yılından bu yana ABD seçimlerinin en yüksek katılımını gerçekleştirmiş olmasının rolü büyük oldu.[21] 2020 seçimlerinde seçmenlerin yaklaşık yüzde 64,7’si oy kullandı. Bu oranın oy sayımının tamamlanmasıyla birlikte yüzde 66,7 düzeyine ulaşması bekleniyor.[22] Bu, 1900 yılında gerçekleşen yüzde 73,7’lik katılımın ardından ABD seçim tarihinin en yüksek katılım oranı. 1900 ve 1908 seçimlerindeki oy verme oranları karşılaştırılırken, o dönemde kadınların, Asya kökenli Amerikalıların ve bazı yerli halkların oy verme hakkının olmadığı akılda tutulmalı.[23]

2020 seçimlerinde, ABD seçim tarihinin seçilmiş kadın temsilci sayısı rekoru da kırıldı. Önümüzdeki dönem 129 kadın temsilci Senato ve Temsilciler Meclisi’nde yer alacak. Amerikan Kadın ve Politikalar Merkezi’nin Müdürü Debbie Walsh, Amerikan siyasetinde kadınların temsiliyetine ilişkin başarının uzun bir mücadele sonucu elde edildiğini, ancak bu konuda ilerleme kaydedilmiş olmasına karşın, “kadınların hâlâ toplam temsilcilerin ancak yüzde 30’unu oluşturduğunu” açıkladı. Kongre’de ilk temsilci olma başarısını gösteren Jeannette Rankin’in seçildiği 1917 yılından günümüze kadar toplam 366 kadın ABD siyasetinde temsilci, delege veya senatör olarak yer aldı.[24]

***

Biden, 1973 ile 2009 yılları arasında Senatör olarak görev yaptı[25] ve bu süre zarfında Demokrat Parti’nin politikalarının neoliberal yönde dönüşmesinde önemli bir rol oynadı. Geçmişte siyaset içinde yer aldığı süre boyunca iklim değişikliği, göçmen politikaları, Amerikan emperyalizminin askeri müdahaleleri, temel insan hakları ve kürtaj hakları gibi birçok konuda sorunların yanlış tarafından tutum aldı. Bu açıdan bakıldığında, Biden’ın seçimlerdeki zaferinin ardından, Trump’ın onarılması zor ekonomik ve siyasi derin izler bıraktığı ülkede, bu izleri kökünden silecek radikal, yenilikçi ve eşitlikçi bir değişim sürecini başlatmasını beklemek yanılgı olur.

Ancak, seçimlerde söz konusu olan diğer bir seçenek olarak Trump’ın ikinci dönem başkanlığının çok daha büyük felaketlere yol açacak olduğunu da dikkate almak gerekiyor. Son dört yıllık süre içinde hayata geçirilen politikaların en çok kaybedeni olan emekçiler, göçmenler, azınlıklar ve diğer ezilen gruplar açısından bakıldığında, ırkçılık ve yabancı düşmanlığını doruk noktasına taşımış ve kendisi gibi düşünmeyen herkese karşı uyguladığı baskıları acımasız düzeylere taşımış olan Trump’a göre Biden görece tercih edilir bir seçenek olarak duruyor.

Biden yönetiminin Trump’ın göçmen çocuklarını ailelerinden koparması gibi acımasız politikaları değiştirmesi, dönüşüm yönünde bazı kapsamlı olumlu adımlar atması söz konusu. Bunlar kuşkusuz çok anlamlı olacak. Ancak, Biden’ın gelecek dört yıllık dönemde gerçekleştireceği dönüşümün, Trump öncesi dönemdeki dengelere geri dönüşle sınırlı olmasından daha öteye geçmeyeceğini şimdiden öngörebiliriz.

Demokrat Parti, Biden’ın seçim zaferine karşın Temsilciler Meclisi ve Senato seçimlerinde aynı başarıyı elde edemedi ve beklentilerin altında kaldı. Temsilciler Meclisi’nde beklentilerin aksine kayıp verdiler, ancak buna rağmen çoğunluk konumlarını korumayı başardılar. Senato’da ise durum pek o kadar parlak değil. Cumhuriyetçiler Senato üyelerinin yüzde 50’sini garantilemişken, Demokratların dengeyi kurması 5 Ocak tarihinde iki üyelik için tekrarlanacak olan Georgia eyaletinin Senato seçimlerine bağlı. Bu seçimlerde Cumhuriyetçiler üyeliklerden biri ya da her ikisini kazanması durumunda, Senato’da çoğunluğu ele geçirmiş olacak.

Bu başarısızlıklar parti içi şiddetli tartışmalara ve karşılıklı suçlamalara yol açtı.

Oklar özellikle partinin sol kanadını temsil eden, sağlık hizmetlerinin herkes için erişilebilir olmasını savunan ve BLM hareketinin yanında yer alan Alexandria Ocasio-Cortez gibi isimlere yöneldi.

Partinin merkez kanadında yer alan Virginia eyaleti temsilcisi Abigail Spanberker, partisinin seçimlerdeki başarısızlığına yönelik “Bir daha asla ‘sosyalist’ veya ‘sosyalizm’ kelimelerini ağzımıza almamamız gerekir… bu yüzden değerli üyelerimizi kaybettik” diyerek, partinin sol kanadına saldırdı. Puerto Rico’lu yoksul bir aileden gelen, Kongre’ye seçilen en genç temsilci olan ve kendisini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan Ocasio-Cortez, konuyla ilgili olarak seçimlerin ardından basına verdiği bir demeçte [bize] parti dışından büyük bir destek var, ancak parti içinde ilerici kokan her şeye karşı had safhada hasmane tutumlar söz konusu” sözleriyle hayal kırıklığını ifade ederek, ileride politikayı bırakabileceğine işaret etti.

Ocasio-Cortez, parti içi çekişmelerle ilgili olarak Senato için yeniden aday olup olmayacağına ilişkin bir soruya “gerçekten bilmiyorum” diyerek, tereddütlerini ve hayal kırıklığını şöyle ifade etti: Mesele stres. Mesele şiddet. Kendi partinden gelen desteğin olmaması. Kendi partinin seni düşman olarak görmesi.”[26]

Ocasio-Cortez, New York Times’ta yayınlanan söyleşisinde, partisinin Senato ve Temsilciler Meclisi seçimlerinde beklenenin altında oy almış olmasını, partinin kadrolarının beceriksizliğine bağladı ve şayet Biden bir sonraki ara seçimlerde partinin sol kanadını üst mevkilere yerleştirmezse, partinin 2022 yılındaki ara seçimlerde büyük yenilgiye uğrayacağı uyarısında bulundu. Partisinin sağ kanadından gelen BLM hareketiyle ilişkiler ve “Yeşil Yeni Düzen” programına ilişkin saldırıları da reddeden Ocasio-Cortez, “Biden, kazanmasında kritik rol oynayan, Detroit ve Philadelphia kentleri ile Georgia eyaletinde seçimlere yüksek katılımı sağlayan taban hareketinin aktivizminin farkına varmaz ve taban hareketini bünyesine katmazsa, partinin seçim sandıklarıyla ilişkisini koparmış olacağı” uyarısında bulundu.[27]

Ocasio-Cortez, parti içindeki tartışmalarda sağ kanadın çıkışlarına yönelik daha çok sesini yükselten temsilci olsa da bu konuda yalnız değil. Kendisi gibi parti içinde sol kanadı temsil eden ve öne çıkan 3 kadın temsilci daha var. Dörtlünün bir diğer üyesi olan Ilhan Omar, 1997 yılında ABD’ye göç eden Somalili bir göçmen. 2000 yılında Amerikan vatandaşlığını kazandı ve 2019 yılında Temsilciler Meclisi’ne seçilen ilk iki Müslüman kadından biri oldu. Trump yönetiminin göçmen politikalarına şiddetle karşı çıkan mücadelesiyle takdir kazandı. Ancak antisemit görüşleri nedeniyle de tartışma yarattı. Daha sonra bu konuda özür dileyerek, geri adım attı.

Dörtlüden bir diğeri de Rashida Tlaib. Diğerleri gibi, Tlaib’in geçen yıl Kongre’ye seçilmesi tarihi bir başarı oldu. Filistinli göçmen bir aileden gelen Tlaib, Kongre’ye seçilen ilk Filistin asıllı Amerikalı oldu. Tlaib, Omar’la birlikte Kongre’ye seçilen ilk iki Müslüman kadından biri. 14 kardeşe sahip olan Tlaib, ailesinde lise ve üniversiteyi bitiren ilk kişi oldu.

Dörtlünün bir diğer üyesi, Massachusetts eyaletinden seçilen ilk Afro-Amerikalı olan Ayanna Pressley. Temsiciler Meclisi’ne seçilmesinden bu yana sıkı bir kürtaj hakkı savunucusu oldu ve yoksulların genel sağlık haklarını güvence altına alan “Medicaid” hizmeti kapsamında, yoksul vatandaşlar için kürtaj masraflarının karşılanmasının kaldırılmasına yönelik girişimlere karşı mücadele etti. Kendisi de cinsel saldırı mağduru olan Pressley, cinsel saldırı mağdurlarının daha iyi korunmasını savunan çıkışlar yaptı. Verdiği bir demeçte, Trump’ı başkan olarak değil, Beyaz Saray’ı “işgal etmiş” biri olarak gördüğünü belirtti.

Dört kadın temsilci de 3 Kasım’da gerçekleşen seçimlerde yeniden seçildi.

Trump, Amerikan vatandaşı olan söz konusu Kongre üyesi kadınlara karşı nefretini her fırsatta saçmaktan geri durmadı. 2019 yılında attığı Twitter mesajlarında, dörtlüye yönelik “[bunlar] aslen hükümetleri tam bir felaket olan ülkelerden geldi… neden geri dönüp, geldikleri tamamıyla batık ve suça sıvanmış bu yerleri düzeltmek için mücadele etmiyorlar,” diye yazdı.[28]

Biden ve önümüzdeki dönem politikaları

Biden, gerçek anlamda bir enkaz devralıyor. Geçmiş tahribatları onarmak epey bir zaman alacak gibi görünüyor. Yeni dönemde öncelikli hedeflerinin başında pandemi ile mücadele olacak.

Trump’ın pandemi ile mücadele politikası, daha doğrusu mücadeleyi engelleyen adımları, ABD’nin dünyada en yüksek hastalık bulaşma ve ölüm vakalarına sahip ülke olmasına yol açtı. Vakalar özellikle seçim kampanyalarının son aylarında önemli ölçüde arttı ve 17 Kasım 2020 itibariyle 11 milyonu aşan hasta ve 250 binden fazla ölümlü vaka sayısına ulaştı. Buna göre, dünya toplam hasta vaka sayısı içinde ABD yüzde 20,5 oranla başı çekiyor.[29]

Durum bu kadar vahim olmasına karşın Trump yönetimi, pandemi nedeniyle milyonlarca insanın işsiz kalarak, işverenler tarafından sağlanan sağlık hizmetlerinden yoksun bırakıldığı bir dönemde, Yüksek Mahkeme’ye başvurarak, herkes için uygun maliyetli genel sağlık hizmeti garantisi sağlayan yasanın (AffordableCare Act) iptal edilmesini talep etti.

Biden henüz başkanlığı devralmasına haftalar olmasına rağmen şimdiden geçiş döneminde çalışacak olan bir Korona virüs görev gücü oluşturdu. 20 Ocak 2021’de göreve başlamasıyla birlikte virüsün yayılmasını engellemeye yönelik bir dizi ciddi önlem alması bekleniyor.

Trump’ın sağlık alanında bir başka önemli tahribatı da uluslararası dayanışmanın en çok ihtiyaç duyulduğu, yakın tarihin en büyük pandemi krizinin ortasında, Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilmesi ve ABD’nin ödemekle yükümlü olduğu fonları kesmesi oldu. Biden’ın danışmanlarının medyaya verdiği demeçlerden anlaşıldığı kadar yeni yönetim, 6 Temmuz 2021’de yürürlüğe girecek olan bu üyelikten ayrılma sürecini geri çevirmeyi planlıyor.

Trump’ın 2016’dan bu yana ABD adalet sistemine müdahalesi, sistemi kökünden değiştirecek boyutlarda oldu. Görevde kaldığı süre içinde atadığı sağcı yargıçlar, Cumhuriyetçilerin ABD hukuk sistemi içindeki ağırlığını önemli ölçüde artırdı.

Trump, Başkan Jimmy Carter’ın ardından ABD tarihinin en çok yargıç atamasını yapan başkanı oldu. Görev süresi boyunca toplam 220 atama gerçekleştirdi. Bunların 162’i yerel mahkeme, 53’ü istinaf mahkemeleri, 3’ü Federal Yüksek Mahkeme ve 2’si diğer mahkeme atamaları oldu.[30] Bu veriler, Trump’ın ülkedeki federal mahkeme sisteminin temel üç ayağında görevli olan toplam 792 yargıcın 1/3’üne yakın kısmını atamış olduğunu gösteriyor.[31]

Trump’ın özellikle Federal Yüksek Mahkeme’ye müdahalesi önemli. Seçim öncesi yaşamını yitiren liberal Ruth Bader Ginsburg’un yerine teamüllere aykırı bir şekilde, seçim sonuçlarını beklemeden dindar bir Katolik olan, kürtaj ve eşcinsel evliliklere karşıtlığı ile tanınan Amy Coney Barrett’ı atamış olması, mahkemenin dengelerini önemli ölçüde değiştirecek. Trump’ın bu atamalarının ardından Yüksek Mahkeme’de dengeler muhafazakarlar lehine 6’ya karşı 3 olarak değişti. Bu durum, kürtaj ve genel sağlık hizmetleri gibi Cumhuriyetçiler tarafından iptal edilmesi talebiyle mahkemeye taşınan yasal düzenlemelerin geleceği açısından önemli. Yüksek Mahkeme’ye atanan yargıçlar ömür boyu görev yapıyor, o nedenle bu dengelerin yakın gelecekte değişmesi pek olası görünmüyor.

Trump’ın altüst ettiği kendisinden önceki Amerikan dış politikaları arasında, ABD’nin küresel liderliğini sarsan adımlar başta geliyor. Başkanlığının dördüncü ayında, Avrupa’ya ilk ziyaretinin hemen ardından, görece zayıf askeri güçlere sahip Avrupalı müttefikleri için son derece önemli olan NATO anlaşmasının 5’inci maddesini onaylamayı reddetti.[32]

Biden, bu tahribatları onarmayı amaçlayan adımlar atmaya şimdiden başladı. Nitekim, ABD’nin müttefikleriyle ilişkilerinin temelinde “demokratik prensiplerin” yatması gerektiğine işaret ederek, “küresel bir demokrasi zirvesi” çağrısı yaptı.[33] Elbette bu retoriğe fazla aldanmamak gerekiyor, zira aslında Biden’ın dış politika gündeminin başında, ABD’nin küresel liderliğini yeniden onarmak geliyor. Buna da öncelikle Batı Avrupalı müttefikleriyle başlaması bekleniyor.

Müttefikleriyle onarması gereken bir diğer alan da ekonomik ilişkiler. Trump, Kanada, Almanya ve diğer çok sayıda müttefikine ekonomik yaptırımlar ve yüksek gümrük tarifeleri uyguladı ve uygulamaya devam ediyor. Biden yönetimi muhtemelen bu alanda iş birliğine yönelik daha ılımlı politikalar izleyecektir.

20 Ocak’ta yemin ederek başkanlık görevine başlamasının hemen ardından atması beklenen ilk adımlardan biri de 2021 yılının Şubat ayında sona erecek olan Rusya ile nükleer silahların azaltılmasına yönelik START antlaşmasını (Stratejik Silahların Azaltılması Antlaşması) yenileme girişimi olacak. Trump, Rusya’nın taleplerine karşın antlaşmayı uzatmayı reddediyor.

Trump’ın verdiği ağır hasarlardan biri de ABD’yi, 195 ülkenin imzalamış olduğu Paris İklim Anlaşması’ndan çekmiş olması. Bu çekilme, seçimin ertesi günü olan 4 Kasım’da yürürlüğe girdi. Böylece ABD, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin katılımcısı ülkeler arasında Paris İklim Anlaşması’na katılmayan yegane ülke oldu. ABD, anlaşmadan çekilmeden önce “Yeşil İklim Fonu”na 3 milyar dolar katkıda bulunmakla yükümlüydü. Anlaşmadan çekilmesiyle birlikte iklim araştırmaları için kullanılan bu mali yükümlülüğünü de yerine getirmeyecek.

ABD’nin bu adımıyla birlikte, anlaşma kapsamında düzenlenen karbon emisyonlarına ilişkin yükümlülüklerini yerine getirmesi de beklenmiyor. Anlaşmanın tarafı olmaktan çıkışıyla birlikte karbon salımı konusunda daha esnek davranabilecek. Diğer ülkeler, Amerika’nın aksine karbon salımları konusunda daha sıkı düzenlemelere tabi olacak olmaları nedeniyle, ekonomik rekabet açısından olumsuz etkilenecekleri konusunda daha şimdiden endişelenmeye başladı.

Trump’ın anlaşmadan çekilmesi, madalyonun bir yüzünü yansıtıyor. Diğer yüzünde ise doğaya verilecek muazzam tahribatlar söz konusu. Trump yönetimi bu yıl 29 Ekim’de Amerika’nın en büyük ormanı olan Alaska’nın Tongass Ulusal Ormanı’nda ticari tomruk faaliyetlerine izin verdi. Bu izin, ticari şirketlerin 38 bin kilometre karelik bir alanda yol açma ve ağaç kesme gibi faaliyetlerinin önünü açıyor.

Yönetim bu adımlarla da yetinmeyip, rüzgar enerjisi gibi yenilenebilir enerji yatırımlarını da engelliyor. 29 Eylül’de Florida, Georgia ve Carolina açıklarında, okyanus kıyılarında sondaj çalışmalarını engelleyen moratoryumu genişleterek, rüzgar enerjisi projelerini de kapsama aldı.

Bunun dışında, Trump yönetimi tarafından petrol ve doğal gaz çıkarılması amacıyla kamu topraklarının özel şirketlere kullandırılması, Alaska gibi doğası büyük ölçüde el değmeden kalmış olan eyaletteki ulusal petrol rezervlerinin yüzde 85’inin özel şirketlere açılması, doğal yaşam alanlarında ayılar ve diğer avcı hayvanların avlanmasının yasaklanması ve nesli tükenmekte olan Atlantik mavi yüzgeçli orkinosun korunmasına ilişkin yasal düzenlemelerin kaldırılması, nesli tükenmekte olan türlerin korunmasına dair kanunun değiştirilerek, hayvanların ve bitkilerin korunmasının zorlaştırılması gibi adımları attı.[34] Liste bu şekilde uzayıp gidiyor.

Trump yönetiminin bu adımlarına karşı Biden, seçim kampanyası sırasında 2 trilyon dolar bütçeli bir iklim planı sundu. Plan, 2035 yılı itibariyle enerji santrallerinde fosil yakıtların kullanımının sonlandırılması, enerjinin verimli kullanılması amacıyla ülke altyapısının yenilenmesi, en fazla hava kirliliğine maruz kalan yerleşim yerlerinin korunmasına yönelik adımlar atılması gibi önlemleri kapsıyor.

Ancak Biden’ın planı iklim aktivistlerinin beklentilerinin gerisinde kalıyor. Örneğin bu yıl Ağustos ayında yaptığı bir açıklamada Biden, tazyikli su, kum ve kimyasallar kullanılarak, toprağa büyük zarar veren kaya gazı çıkarma yöntemlerini yasaklamayacağını açıkladı.[35]

Biden, Washington’da geçirdiği 50 yıla yakın süre içinde Demokrat Parti’nin en enerjik dış politika liderlerinden biri oldu.

1990’larda Yugoslavya’nın dağılma süreci sırasında bölgeye Amerikan müdahalesinin savunucusu olan Biden, daha sonra NATO’nun Sırpları bombalamasını savundu, Kosova’nın bağımsızlık ilanını ve Gürcistan’ın NATO’ya katılmasını destekledi.[36]

Biden, Demokrat Parti’nin üst düzey pozisyonlarından biri olan, Senato’nun Dış İlişkiler Komitesi Başkanı sıfatıyla Bush’un Irak’ın işgalinin meşrulaştırılması için uydurulmuş olan “kitle imha silahları” yalanını destekledi. Bu oylama yapıldığı sırada, Amerikalıların büyük çoğunluğu savaş karşıtı bir tutum içindeydi. Nitekim on binlerce insanın ölümüyle sonuçlanan savaşın ardından, Saddam Hüseyin’e karşı yöneltilen bu suçlamaların yalan olduğu ortaya çıktı. Biden, Senato’daki bu günlerinde Irak savaşını ve Bush’un politikalarını desteklemeye devam etti ve Irak’ın üçe bölünmesini savunan bir tutum sergiledi.[37]

Suriye’ye müdahaleye karşı çıkan Biden, yakın zamanda Trump’ın Almanya’dan asker çekmesini eleştirerek, Amerikan silahlı güçlerinin Doğu Avrupa’ya yerleştirilmesini savundu.

Bütün bunlar bize Biden yönetiminden beklentilerimizin sınırına işaret ediyor.

Nitekim Amerikan siyaseti ve parti içindeki dengeleri göz önünde bulunduran Amerikalı dilbilimci, filozof, tarihçi ve politik bir aktivist olan Noam Chomsky, Biden’ın zaferi ve önümüzdeki dönem elde edebileceği başarılarının sınırları konusundaki kuşkularını, şu sözleriyle paylaşıyor:

Trump, Biden’ın seçim zaferine rağmen, müthiş bir zafer kazandı… Biden içi boş bir tekne. Sıkı bir ilkesi olduğunu sanmıyorum. Partiyi yöneten ve temelde Wall Street’in bir kanadı olan DNC’yi [Demokratik Ulusal Komite] aşması gerekiyor. Öte yandan ilerici herhangi bir şey yapmaya kalksa, Federal Yüksek Mahkeme kendisini engellemek üzere karşısında duruyor…[38]

***

Trump’ın seçim yenilgisi, son dört yıldır yaşanan sorunlara yönelik yürütülecek yeni dönem politikalar açısından kısmen umut veriyor olsa da Biden’ın siyasi geçmişi bize, başkanlığı boyunca kendisinden önceki Demokrat Partili başkanların uyguladığı politikalardan çok farklı bir mücadele içinde olmayacağını gösteriyor.

Dolayısıyla, önümüzdeki dönem pandeminin yol açtığı sorunlar, ırkçılık ve ayrımcılık, göçmen ve mülteci sorunları, iklim değişikliği, ekonomik krizler ve küresel militarist gerginlikler gibi başta gelen meselelerin aşılmasında, son döneme damgasını vuran ve gelecek açısından umut veren taban hareketlerinin mücadelesi daha da önem kazanıyor.

Küresel iklim ve BLM gibi taban hareketlerinin mücadeleleri bize kurulu düzenin ve statükonun sınırlarını aşan radikal fikirlerin kitleler arasında popüler olabildiğini bir kez daha kanıtladı. Seçimler sırasındaki artan kutuplaşma ve siyasi gerilimler ve bunun sonucu ortaya çıkan siyasi tartışma ortamının, kitlelerin politik konulara olan duyarlılığını artırdığını; emekçiler ve diğer mağdur grupları, içinde bulundukları zorlu koşulları aşmaya yönelik radikal ve devrimci fikirlere daha alıcı hale getirdiğini bir kez daha gözlemledik.

Önümüzdeki dönem yapılması gereken, radikal politikalara daha açık olan bu kitleler ile emekçiler ve taban hareketlerini bir araya getiren, sosyal değişimi hedefleyen mücadeleler için somut adımlar atmak olacak.

***

Ek-1

Trump ve ırkçılık

Trump, iktidarı boyunca kendi dünya görüşünden farklı düşünenlere karşı saldırgan politikalarla cevap verdi. Seçim kampanyasının önemli bir unsurunu, göçmenler, azınlıklar ve siyahlara karşı ırkçı, ayrımcı ve yabancı düşmanlığına dayanan politikalar oluşturdu. Trump’ın bu konudaki sayısız ırkçı ve ayrımcı tutum, yorum ve davranışlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

Yasal oturum belgeleri olmayan 5400 göçmen çocuğu, anne babalarının sınırı tekrar geçme çabalarından caydırmak amaçlı olarak ailelerinden kopardı ve konumları açıklanmayan yerlerde gözaltında tutulmalarını sağladı. Söz konusu ailelerin avukatları, tüm çabalarına rağmen ekim ayı itibariyle henüz 545 çocuğun ailesini tespit edebilmiş değildi. Bu uygulamalar, insan hakları kuruluşları tarafından “devlet eliyle yasaların çiğnenerek, çocuklara yönelik uygulanan suiistimaller” ve “işkence” olarak eleştiriliyor.

Beyazların üstünlüğünü savunan aşırı sağ eğilimli, “Trump’ın entrikalar çeviren, şeytana tapan, Demokratik Parti’nin desteklediği pedofillerle mücadele etmekte olduğu” gibi komplo teorileri üzerinden örgütlenen QAnon adlı örgüte yönelik verdiği bir demeçte şunları söyledi: “Bunlar ülkemizi seven insanlar. Pedofillere çok karşı olduklarını biliyorum, onlara karşı çok sıkı mücadele ediyorlar.”

Neonazi gruplara olan sempatisini saklamak gereğini pek duymadı. İngiltere’de bir Neonazi örgütü olan “Önce Britanya” (Britain First) Partisi’nin Twitter mesajını yeniden tweetledi; kendisini destekleyen aşırı sağ silahlı milis grubu olan Proud Boys’a “geride, beklemede kalın” mesajı verdi.

Savaş suçu işlemekten mahkûm olan üç ordu mensubunu affetti.

Ulusal Amerikan Futbol Ligi (NFL) oyuncularının polis şiddetini protesto etmesi nedeniyle, futbolculara yönelik olarak “orospu çocukları” diyerek cinsiyetçi küfür etti.

Barışçıl ırkçılık karşıtı göstericilere karşı göz yaşartıcı gaz kullanılmasını, gaz kullanılmasının “güzel bir yanı var” diyerek övdü.

2017 yılının başında yedi Müslüman ülke vatandaşlarına yönelik seyahat yasağı koyan ve Suriyeli mültecilerin ülkeye girişini kalıcı olarak engelleyen Başkanlık kararnamesini imzaladı. Gelen eleştiriler karşısında yasağın, “ülkeyi teröristlerden koruyacağını” savunarak, “bunun dinle bir ilgisi yok, bu terörle ilgili,” dedi. Oysa 11 Eylül 2001 saldırılarından bu yana Amerikan topraklarında Müslüman teröristler tarafından toplam 94 kişi öldürüldü. Bunların hiçbiri vize yasağı getirilen ülkelerden değildi.

Trump, sık sık yoksul ülke halklarına yönelik açık ırkçı ve hasmane yorumlarda bulundu. Bunlardan biri de Haiti, El Salvador ve Afrika ülkelerinden gelen göçmenlere yönelik sözleriydi: “Neden tüm bu bok çukuru ülkelerden gelen insanları alıyoruz ki?”

Bir demecinde, Amerikan Yahudilerinin İsrail’e karşı sadakatsiz olduğunu iddia etti. Latin Amerika ülkelerinden ABD’ye doğru ilerleyen göçmen kitlelerinin, bir Yahudi olan George Soros tarafından finanse edildiğini ileri sürdü.

Köle sahibi beyazların kurmuş olduğu ve köleci sistemin devamını sağlamak amacıyla iç savaş çıkarmaktan çekinmeyen eyaletlerden oluşmuş olan Konfederasyon’un anısına dikilen anıtları “mirasımızın güzel örnekleri” diye övdü.

Trump, seçim kampanyası boyunca polisin eylemcilere sert müdahale etmesi yönünde direktifler verdi. Bazı eyaletlerde, kimlikleri gizlenmiş silahlı “görevliler”, plakasız ve herhangi resmi bir işareti olmayan arabalarla sivillere müdahale ederek, eylemcileri göz altına aldı. Polis, şiddet içermeyen eylemler örgütleyen göstericilere karşı plastik mermiler ve boyalı köpüklü su kullandı.

Trump taraftarları, ırkçılık karşıtı eylemlere katılanların üzerine öldürme ve yaralama amacıyla arabalarını sürdü. Polisin şiddeti sadece eylemcileri değil, kamu hizmeti veren gazetecilere de yöneldi.

29 Ekim’de Guardian gazetesinde yayınlanan ve önceki beş ayı kapsayan bir rapor, polis şiddetinin boyutlarını açıkça gösteriyor. Binden fazla polisin yetkilerini ihlal etmesiyle ilgili verileri derleyen raporun bulgularına göre, polis:

500’den fazla olayda biber gazı ve göz yaşartıcı gaz kullandı.

60 yasal olayda, “yasadışı toplanma” gerekçesiyle göstericileri tutukladı.

19 olayda, beyazların üstünlüğünü savunan faşist eylemcilere yönelik hoşgörülü davranarak, çifte standart uyguladı.

5 sağlık emekçisine saldırdı.

11 olayda göstericilerin dağılmasını engelledi.[39]

***

Ek-2

ABD Başkan Yardımcısı Kamala Harris kimdir?

ABD’de başkanlık seçimlerinde Başkan adayının yanı sıra Başkan yardımcısı da halkoylaması ile seçiliyor. Kamala Harris, ABD’nin 231 yıllık seçim tarihinde, federal başkanlık seçimlerinde seçilen ilk kadın, ilk Asya kökenli ve ilk siyah kadın başkan yardımcısı oldu.

Harris, Jamaika göçmeni bir baba ve Hindistan göçmeni bir annenin çocuğu olarak 1964 yılında Kaliforniya’da doğdu. 1986 yılında ABD’nin önde gelen ve tarihsel olarak siyahların devam ettiği Howard Üniversitesi ve 1989 yılında Kaliforniya Üniversitesi, Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. 2003 yılında San Francisco bölge başsavcısı olarak görev yapan Harris, 2010-2014 yılları arasında Kaliforniya eyaletinin ilk kadın ve ilk siyah adalet bakanı olarak görev yaptı.

Harris, eşcinsel evlilikleri ve ölüm cezası gibi konularda sola daha yakın dursa da “yeterince ilerici bir tutum almadığı” gerekçesiyle sık sık eleştirildi.[40] Kendisini hem ilericiler hem de ılımlara cazip gelen ve pragmatik sorun çözücü biri olarak tanıtan Harris, seçim kampanyası sırasında aşamalı bir gelişimi amaçlayan ve kadınlar, beyaz olmayan gruplar ve düşük gelirli Amerikalılar gibi tarihsel olarak marjinalleştirilen azınlıklara odaklı siyasi bir kampanya yürüttü.

Ancak Kaliforniya’da bölge savcısı ve adalet bakanı olarak görev yaptığı sırada bazı uygulamaları ve kararları eleştiri konusu oldu. Örneğin, bir polis katiline yönelik ölüm cezası verilmesini reddetmesine karşın, Kaliforniya eyaletinin ölüm cezası uygulama sistemini de savundu. Polislerin ırkçı önyargılar konusunda eğitilmesi programını uyguladı, ancak polislerin bazı silahlı vakalarının araştırılması çağrılarına da sırt çevirdi.

***

Ek-3

ABD’de seçim sistemi antidemokratik

ABD’nin seçim sistemi, günümüzde dünyada cumhuriyetle yönetilen ülkeler arasında uygulanan en sorunlu ve antidemokratik seçim sistemlerinden biri.

Seçimler, her dört yılda bir Kasım ayının ilk pazartesi gününden sonra gelen salı günü (hayır, yazım hatası yok, ABD anayasasında böyle yazıyor) gerçekleşiyor. ABD, federal seçimleri çalışma günü gerçekleşen ve seçim gününün tatil olmadığı az sayıdaki demokrasi ülkesinden biri.

Bu durum seçimlere katılım oranının önemli ölçüde düşük olmasının nedenlerinden biri. Belçika, İsveç ve Türkiye gibi ülkelerde oy veren vatandaşların sayısı, toplam seçmen sayısının yüzde 80’inin üzerinde seyrederken, ABD’de bu oran ortalama yüzde 50’ler düzeyinde.

Başkanlık seçimlerinde adaylar halkoylamasıyla seçiliyor, ancak halkın oyları başkanın seçimi için belirleyici olmayabiliyor. Halkoylaması sonuçları ne olursa olsun, adaylardan hangisinin başkan olacağına dair nihai kararı Seçmenler Kurulu (Electoral College) belirliyor. Seçmenler Kurulu üyesi delegeler, genel seçimlerde seçmenlerin oyları doğrultusundan belirleniyor, ancak bazı eyaletlerde delegelerin partilere göre dağılım kotaları tam olarak oy oranlarını yansıtmayabiliyor.

Çoğu kez seçim ile ilgili kararı halkoylamasının sonuçları doğrultusunda veren kurul üyeleri, seçmenlerin verdiği oylardan farklı bir adayı seçme yetkisine de sahip. Nitekim 2016 seçimlerinde Hilary Clinton 2,87 milyon daha fazla oy almış olmasına karşın, delegeler tarafından Trump’ın başkan olmasına karar verildi. Dolayısıyla, ABD’de seçmenlerin verdiği oylara dayalı temsili seçim sisteminin sonuçlarını nihai olarak belirleyen, Amerikan seçmenlerinin verdiği oylardan farklı bir adayı seçmeye yetkili toplam 538 kişiden oluşan[41] temsili bir kurul söz konusu. Bu kurulun vereceği 270 ve daha fazla oy başkanı belirliyor.

Başkanlık seçimlerinde hangi adayın başkan seçildiğine dair verilecek nihai resmi karar, seçim günü sonrası günler alabiliyor. Zira, sadece ABD dışında değil, ülke içinde yaşayan seçmenler de oylarını posta yoluyla kullanabiliyor.[42]

Bu oylar ve ayrıca sayısı oldukça yüksek olan ABD dışında görevli ordu mensupları ve diğer ABD vatandaşlarının oylarının sayımı seçim gününden sonraya sarkabiliyor. Ancak her eyaletin posta yoluyla verilen oyların sayımının bitirilmesine ilişkin son tarihi farklı. Bu yılki seçimlerde, pandemi nedeniyle bu seçeneği kullanan seçmenlerin sayısı çok daha yüksek oldu. 94 milyondan fazla seçmen oyunu posta yoluyla kullandı.[43] Dolayısıyla oyların sayım süresi, seçim gününden sonra eskisine göre daha uzun sürdü. Geleneksel olarak Demokrat Parti seçmenleri posta yoluyla oy kullanmaya, Cumhuriyetçi Parti seçmenlerinden daha eğilimli. Bu nedenle seçim kampanyası boyunca Cumhuriyetçi Parti yetkilileri, posta yoluyla oy kullanılmasını engellemek için, yasa dışı yollar da dahil olmak üzere, ellerinden geleni yaptı.

ABD seçim sisteminin gariplikleri bununla da bitmiyor. Kasım ayının başında seçilen yeni başkan, yeni dönem görevine 80 güne yakın bir zaman sonra, bir sonraki yılın 20 Ocak tarihinde başlıyor. Bu süre boyunca seçimi kaybeden eski başkan görevine devam ediyor ve teamüller gereği çok etkin bir rol almasa da istediği takdirde başkanlıkla ilgili tam yetkilerini kullanabiliyor.[44]

Bu geçiş süresince Trump’ın olası yeni bir yasa önerisinin Senato tarafından onaylanması gerekiyor ve Senato’daki dengeler nedeniyle bu yasaların onaylanma olasılığı çok düşük. Bu durumda daha önce de yaptığı gibi Başkanlık kararnameleri yoluyla bazı değişiklikleri gerçekleştirmeye çalışabilir. Ancak bu tür kararnameler, genelde oldukça sınırlı bir çerçeveye sahip olup, yürürlükte olan yasalara tabi. Konunun uzmanı hukukçulara göre, Trump’ın başkanlığı devredeceği 20 Ocak tarihine kadar yol açabileceği az hasar söz konusu olabilir. Ancak, bu süre içinde üst düzey atamalar yaparak, bazı önemli devlet kurumlarında politikaları etkileyebilir.

DİPNOTLAR

[1]     Kamuoyu araştırmaları uzun bir süre 8-12 puanlık bir araya işaret ediyordu, ancak seçim tarihinden önceki son birkaç haftada bu ara hızla erdi.

[2]     ABD anayasasına göre görevdeki başkanı suçlama, Temsilciler Meclisi’nde gerçekleşiyor ve bu aşamada Trump’a atfedilen suçlar sabit görüldü. Ancak görevdeki bir başkanın görevinden uzaklaştırılabilmesi için Senato’da yargılanması ve suçlamaların senatörlerin üçte iki oyuyla onaylanması gerekiyor. Sürecin sonunda Trump, Cumhuriyetçilerin oylarıyla görevden alınmaktan kurtuldu.

[3]     NBC News, “Exit Polls 2020,” https://www.nbcnews.com/politics/2020-elections/exit-polls (Erişim tarihi: 8.11.2020)

[4]     Blow, Charles M., “Exit polls point to the power of white patriarchy,” New York Times, https://www.nytimes.com/2020/11/04/opinion/election-2020-exit-polls.html (Erişim tarihi: 5.11.2020)

[5]     İsrail’in toplam nüfusu 6,6 milyon iken, Amerikan Yahudilerinin sayısı, ihtiyatlı tahminlere göre 5,7 milyon düzeyinde.“Amerikan Yahudileri Yıllığı 2019 ise ABD’de yaşayan Yahudi nüfusunu, İsrail nüfusunun üstünde, 6,97 milyon olarak belirtiyor. Maltz, Judy, “How Many American Jews Are There? Depends Which Jewish Expert You Ask,” 22.7.2020, https://www.haaretz.com/us-news/.premium-how-many-american-jews-are-there-depends-which-jewish-expert-you-ask-1.9012592, (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[6]     Magid, Jacob, “Exit polls point to Trump gains among Jewish voters,” 4.11.2020, https://www.timesofisrael.com/exit-polls-point-to-trump-gains-among-jewish-voters/ (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[7]     Navarrette Jr., Ruben, “Why did so many Latinos vote for Donald Trump?” 4.11.2020, https://www.usatoday.com/story/opinion/2020/11/04/latino-vote-understanding-what-issues-important-column/6148066002/ (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[8]     Da Silva, Chantal, “Muslim US voters cast ballots in ‘record numbers’, with exit poll showing nearly 70% voting for Biden,” 5.11.2020, https://www.independent.co.uk/news/world/americas/us-election-2020/us-election-muslim-voters-biden-b1587825.html (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[9]     Noor, Poppy, “Surge in youth voter turnout may have helped propel Biden to victor,” The Gurdian, 9.11.2020, https://www.theguardian.com/us-news/2020/nov/09/youth-turnout-us-election-biden-victory-young-voters (Erişim tarihi: 15.11.2020)

[10]    Haensel, Brett, “Why the counties Joe Biden won represent 70% of U.S. GDP,” Fortune, 12.11.2020, https://fortune.com/2020/11/12/joe-biden-voters-election-results-by-county-us-gdp-democrats/ (Erişim tarihi: 13.11.2020)

[11]    Saad, Lydia, “Socialism as Popular as Capitalism Among Young Adults in U.S.,” Gallup, 25.11.2019, https://news.gallup.com/poll/268766/socialism-popular-capitalism-among-young-adults.aspx (Erişim tarihi: 5.11.2020)

[12]    ABD’de 44 eyalet, Amerikan anayasasındaki ifade özgürlüğünün güvence altına alınmasına benzer bir şekilde, silahlara sahip olma ve silah taşıma haklarını koruma altına alan eyalet anayasa hükümlerine sahip. Sadece 6 eyalet ve başkent Washington’da taarruz ve yüksek mühimmat kapasiteli silahların satışı yasak. Bazı eyaletler ise satışlara ve silahlara sahip olunmasına izin verseler de silahların açık bir şekilde taşınmasını kısıtlıyor. Kaynak: https://en.wikipedia.org/wiki/Gun_laws_in_the_United_States_by_state

[13]    The Economist, “Making the world glow,” 17.10.2020, s. 25

[14]    Taylor, Matthew, Watts, Jonathan ve Bartlett, John, “Climate crisis: 6 million people join latest wave of global protests,” Guardian, 27.9.2019, https://www.theguardian.com/environment/2019/sep/27/climate-crisis-6-million-people-join-latest-wave-of-worldwide-protests (Erişim tarihi: 9.11.2020)

[15]    Tyson, Alec, “How important is climate change to voters in the 2020 election?” 6.10.2020, https://www.pewresearch.org/fact-tank/2020/10/06/how-important-is-climate-change-to-voters-in-the-2020-election/ (Erişim tarihi: 5.11.2020)

[16]    Buchanan, Larry, Bui, Quoctrung ve Patel, Jugal K., “Black Lives Matter May Be the Largest Movement in U.S. History,” The New York Times, 3.7.2020, https://www.nytimes.com/interactive/2020/07/03/us/george-floyd-protests-crowd-size.html (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[17]    Brito, Christopher, “Dozens of Christopher Columbus statues have been removed since June,” 25.9.2020, https://www.cbsnews.com/news/christopher-columbus-statue-removed-cities/ (Erişim tarihi: 8.11.2020)

[18]    “Whose Heritage?” Report, Southern Poverty Law Center, 11.8.2020, https://www.splcenter.org/20190201/whose-heritage-public-symbols-confederacy (Erişim tarihi: 7.11.2020)

[19]    Reeves, Jay, “5 states OK measures eradicating racist language, symbol,” 8.11.2020, https://apnews.com/article/election-2020-race-and-ethnicity-alabama-rhode-island-elections-8daebd98fc582c0c75f7f0dbd298219d (Erişim tarihi: 8.11.2020)

[20]    Rahman, Khaleda, “Black Lives Matter co-founder requests meeting with Biden, Harris: ‘We want something for our vote’”, 9.11.2020, https://www.newsweek.com/black-lives-matter-co-founder-requests-meeting-biden-harris-1545913 (Erişim tarihi: 10.11.2020)

[21]    Election 2020 Live Results, “Biden elected 46th president of the United States,” https://www.washingtonpost.com/elections/ (Erişim tarihi: 8.11.2020)

[22]    Schaul, Kevin, Rabinowitz, Kate ve Mellnik, Ted, “2020 turnout is the highest in over a century,” 5.11.2020, https://www.washingtonpost.com/graphics/2020/elections/voter-turnout/?itid=sf_elections_election-analysis (Erişim tarihi: 11.11.2020)

[23]    Krawczyk, Kathryn, “2020 election sees highest voter turnout in a century,” The Week, 12.11.2020, https://theweek.com/speedreads/949579/2020-election-sees-highest-voter-turnout-century (Erişim tarihi: 12.11.2020)

[24]    O’Kane, Caitlin, “A record number of women expected to serve in U.S. Congress in 2021,” 6.1.2020, https://www.cbsnews.com/news/women-congress-record-number-2021/ (Erişim tarihi: 8.11.2020)

[25]    “United States Senate career of Joe Biden,” Wikipedia, https://en.wikipedia.org/wiki/United_States_Senate_career_of_Joe_Biden (Erişim tarihi: 12.11.2020)

[26]    Vlamis, Kelsey, “AOC said she might quit politics, as some centrist Democrats blame progressives for House losses, NYT says,” 8.11.2020, https://www.businessinsider.com/aoc-says-she-may-quit-politics-dems-blame-progressives-losses-2020-11 (Erişim tarihi: 8.11.2020)

[27]    MacCarthy, Tom, The Guardian, 8.11.2020, “Alexandria Ocasio-Cortez ends truce by warning ‘incompetent’ Democratic party”, https://www.theguardian.com/us-news/2020/nov/08/alexandria-ocasio-cortez-ends-truce-by-warning-incompetent-democratic-party (Erişim tarihi: 8.11.2020)

[28]    BBC News, 15.7.2019, “Trump to congresswomen of colour: Leave the US,” https://www.bbc.com/news/world-us-canada-48982172 (Erişim tarihi: 7.11.2020)

[29]    Covid-19 Tracker, https://bing.com/covid/local/unitedstates

[30]    “Federal judicial appointments by president,” BallotPedia, https://ballotpedia.org/Federal_judicial_appointments_by_president#Comparison_of_Article_III_judicial_appointments_over_time_by_president (Erişim tarihi: 12.11.2020)

[31]    Gramlich, John, “How Trump compares with other recent presidents in appointing federal judges,” Pew Research Center, 15.7.2020, https://www.pewresearch.org/fact-tank/2020/07/15/how-trump-compares-with-other-recent-presidents-in-appointing-federal-judges/ (Erişim tarihi: 7.11.2020)

[32]    Bu, NATO üyelerinden birine saldırı söz konusu olduğunda, diğer üye devletlerin saldırıya uğrayan devletin yanında yer almasını düzenleyen bir madde.

[33]    Kempe, Frederick, “Biden eyes 2021 summit as chance to rally world democracies,” Atlantic Council, 23.9.2020, https://www.atlanticcouncil.org/content-series/inflection-points/biden-eyes-2021-summit-as-chance-to-rally-world-democracies/ (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[34]    Chang, Alvin, Holden, Emily, Milman, Oliver ve Yachot, Noa, “75 ways Trump made America dirtier and the planet warmer,” The Guardian, https://www.theguardian.com/us-news/ng-interactive/2020/oct/20/trump-us-dirtier-planet-warmer-75-ways (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[35]    McKeever, Amy, “Latest: Trump’s and Biden’s environmental policy promises and actions,” National Geographic, 28.10.2020, https://www.nationalgeographic.com/science/trackers/latest-trump-biden-environmental-policy-promises-actions/ (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[36]    Gordon, Michael R., “A Democratic Leader on Foreign Policy, in Iraq and the Balkans,” The New York Times, 23.08.2008, https://www.nytimes.com/2008/08/24/us/politics/24policy.html (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[37]    Golshan, Tara ve Ward, Alex, “Joe Biden’s Iraq problem,” Vox, 15.10.2019, https://www.vox.com/policy-and-politics/2019/10/15/20849072/joe-biden-iraq-history-democrats-election-2020 (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[38]    Confino, Jotam, “Noam Chomsky: ‘White Supremacy Is a Deep Principle in U.S. Society – and Jews Are Familiar With That,’” Haaretz, 16.11.2020, https://www.haaretz.com/us-news/.premium-chomsky-white-supremacy-is-a-deep-principle-in-u-s-society-and-cultyre-1.9311389 (Erişim tarihi: 16.11.2020)

[39]    Barr, Caelainn, “Nearly 1,000 instances of police brutality recorded in US anti-racism protests,” https://www.theguardian.com/us-news/2020/oct/29/us-police-brutality-protest (Erişim tarihi: 29.10.2020).

[40]    Honderich, Holly ve Dissanayake, Samanthi, “Kamala Harris: The many identities of the first woman vice-president,” BBC News, 9.11.2020, https://www.bbc.com/news/election-us-2020-53728050 (Erişim tarihi: 12.11.2020)

[41]    435 Temsilciler Meclisi ve 100 Senato üyesini temsilen birer üye ve özel bir statüye sahip olan başkent Washington DC’yi temsilen 3 üyenin toplamından oluşuyor.

[42]    Posta yoluyla oy vermek eskiden sadece seçim sandıklarına gidemeyecek durumda olan vatandaşlar için geçerliydi. Ancak günümüzde birçok eyalet bu hakkı tüm seçmenlere tanımış durumda.

[43]    Feiner, Lauren, “More than 94 million ballots have been cast ahead of Election Day, over two-thirds of 2016’s turnout,” 2.11.2020, https://www.cnbc.com/2020/11/02/election-early-voting-more-than-94-million-ballots-cast-already.html (Erişim tarihi: 6.11.2020)

[44]    ABD’de bu duruma ilişkin görevin etkisiz olmasına gönderme olarak, “topal ördek” (lame duck) deyimi kullanılıyor, ancak eski başkan isterse, başkan olarak tüm yetkilerini kullanabilir.

Enternasyonal Sosyalizm